BAĞDAT ÇOK MU IRAK?

BAĞDAT ÇOK MU IRAK?

Mohammed Tahsin Gökkaya

Birçok alanda Türkmenlerin zorluk çektiklerini sıklıkla duyuyor ve bizzat şahit oluyoruz. Bunun sorumluluğunu iki farklı tarafa yükleyenler var. Bir kesim, Türkmenlerin olumsuz durumunu Bağdat yani merkezî hükûmete yüklemekte. Diğer bir kesim ise Türkmenler hususunda Irak hükûmetine daha fazla baskı yapmadığı gibi benzer birtakım söylemler üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne yüklemektedir. Sorumluluğu Türkiye’ye yükleyenlerle de hasbihal etmek isterim. Ancak önce Bağdat’ta sorumluluk yükleyenlerle yüzleşmeliyiz.

Öncelikle her hükûmetin aslî görevi ayrım göstermeksizin bütün yurttaşlarının eşit bir şekilde hakkını hukukunu korumak, yaşam şartlarını kolaylaştırmak ve onlara temsil hakkı tanımaktır. Ne yazık ki Irak yurttaşları hiçbir zaman bu anlayışa sahip bir yönetimle karşılaşmamıştır.

Irak gibi karışık bir konjonktüre sahip bir coğrafyada yaşıyorsanız haklarınızı talep etmek ve kimliğinizi ispatlamak için –belki- sadece demokratik yollar yetmeyebiliyor. Bunun çok örnekleri var. Hükûmeti elinde tutan taraflar bile demokratik yolların dışına çıkabiliyor. Dolayısıyla her kesim kendi haklarını elde edebilmek ve kendini ispatlamak için legal/illegal yollarla mücadelesini sürdürmüş ve sürdürüyor.

Peki, böyle bir siyasi istikrarsızlık ve toplumsal bölünmüşlük ortamında siz sadece belirli kanallarla hatta içe kapalı birtakım siyasî ve sosyal faaliyetlerle sesinizi ne kadar duyurabilirsiniz?

Duyuramazsınız! Sonuçlar da bunu gösteriyor, ne yazık!

Bağdat’ın bizden haberi var mı?

Toplantılar, televizyon programları ve yazılarımızda Bağdat’ın bizi göz ardı ettiğini ve taleplerimizi görmezden geldiğini dile getiriyoruz. Ancak biz Bağdat’ta yeteri kadar derdimizi dile getirdik mi ya da getiriyor muyuz?

Bağdat’ta Türkmenleri kaç kişi temsil ediyor? Yani Türkmenler adına her kapıyı çalan ve gerektiğinde kapıyı kıran kaç kişi var? Bir kişi mi ya da en fazla bir elin parmak sayısını geçmeyecek kadar mı? Bunların da arasında temsil hakkının kimde olduğu yönünde bir tartışma hep devam ediyor.

Siyasetin mutfağı olarak nitelendirilen ve devletin bütün mekanizmalarının bulunduğu başkentte bir parti genel merkezimiz bile yok. Lobi çalışması yapabilecek kapasitede olan bir araştırma merkezimiz yok. Hükûmete yakın kurmaylarca izlenen ve duyulan yayın yapan bir televizyon stüdyomuz da programımız da yok.

Yerelde ne kadar faaliyet yaparsanız yapın bunun hükûmet politikalarına bir etkisi olmaz. Hele bu çalışmalar güçlü bir teşkilat yapılandırmaya yönelik çalışmalar değilse hiçbir katkısı olmaz. Bağdat’a odaklanıp tabanı unutmak ne kadar yanlış ise, sadece tabana odaklanıp Bağdat’tan kopmak da o kadar yanlış olur.

Dengeli çalışmak her zaman iyidir.

Türkmenlerin durumunu iyileştirmenin yolu Bağdat’tan geçer.

Türkmen siyasî camiasının dört duvar, bir tabela ile politika yapılmadığını artık anlaması lazım. Gerçekten Türkmenlerin durumunu iyileştirmekse amacımız farklı yol haritaları çizmemiz gerekiyor. Yok, eğer çevremizde itibar kazanmak ve popüler olmak için siyaset yapıyorsak mevzuyu yanlış anlamışız demek. Çünkü siyasetin birilerini parlattığı gibi birilerini de itibarsızlaştırdığını unutmamak gerekir.

Siyasete atılmak, sorumluluk hassasiyetinizin olduğu anlamına gelir.

Türkmenlerin haklarını ve hukukunu, Türkmeneli coğrafyasının bütünlüğünü ve millî kimliğini muhafaza etmenin yolu Başkent Bağdat’tan geçer.

Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Meclis Başkanlığı, yargı… Bir de bu başkanların yardımcıları var.

23 Bakan, bakan vekilleri, genel müdürler, başdanışmanlar… Irak’ta 511 bakan vekili seviyesinde vazife var, 5030 da genel müdür var.

40’ın üzerinde bağımsız heyetler var.

Mecliste 329 milletvekili var. Ayrıca mecliste 25 kalıcı komisyonun yanında geçici olarak kurulan komisyonlar bulunmaktadır.

60’a yakın diplomatik misyon var.

Siyasi partiler ve siyasi liderler…

Çok sayıda araştırma merkezi…

Sivil toplum örgütleri…

TV kanalları…

Bununla birlikte baskı grubu rolünü gören din adamları ve aşiret başkanları var.

Sıraladığım bu liste giderek uzayabilir ancak en etkili olanlarını yazmaya gayret ettim. Farz edelim bu listenin sadece %50’si Türkmenleri ilgilendirir. Bu 500 yetkili şahsiyet demektir. Bu hesaba göre milleti tek bir kişi temsil etmeye kalkarsa bugün görüştüğü bir yetkiliyle iki yıl sonra ancak tekrar görüşebilir. Peki, bu insanları kesintisiz bir şekilde ziyaret edip Türkmenlerin isteklerini ve tezlerini sunmak için kapsamlı bir çalışmamız hiç oldu mu?

Olmadı.

O zaman biz dersimizi iyi çalışmadan, üstümüze düşen sorumluluğun daha fazlasını yapmadan niçin bütün sorumluluğu başa taraflara yüklüyoruz?

Bu kadar sıkıntısı olan bir milleti Bağdat’ta bir veya birkaç kişi temsil ettiği sürece sağlıklı ve kalıcı bir sonuç elde etmeyi beklemek gerçekçi değildir.

Dolayasıyla Irak Türkmenleri olarak geride bıraktığımız 20 sene çok önemliydi. Bu süreçte çok fazla fırsatı kaçırdık veya kaybetmiş olduk. Ancak önümüzdeki 20 sene çok daha önemlidir. Ülkemiz ve bölgemizin yanında uluslararası düzende de çok şeyin değişileceğini anlamak, artık güç değil.

Sonuç olarak mücadelemize önce kendimiz inanmamız lazım. İnanmazsak ciddiyetimizi kaybetmiş oluruz. Ciddiyet olmadan sonuç elde edilmez. Sonuç elde edilmediği takdirde millet size güvenmez.

Sonuç elde edebilmek için gerçeklere dayalı strateji belirleyerek kolektif çalışmak lazım.

Ne zaman?