İTTİ Bıçak Sütü Kesti
Önder Saatçi
Yazımızın başlığını okuyanlar biraz şaşıracaklar ve belki bu ibareye bir anlam veremeyecekler. Ama şimdi anlatacaklarımızı okuyunca şaşkınlıklarını belki giderebilirler:
Aziz dostlar, Türk dili yayılmış olduğu Çin’den Balkanlara kadar çok geniş bir coğrafyada konuşulur. Bu da beraberinde dilin lehçeleşmesini getirir. Fakültede okuduğum yıllarda Türk dilinin lehçelere ayrılmış olması gerçeğini bir hocamız şöyle anlatmıştı: “Bir baba düşünün, öldüğünde evlatları onun evindeki yemek takımlarını paylaşmış. Kimine çatal, kimine bıçak, kimine tabak, kimine de tava tencere düşmüş.” … Türk lehçeleri de böyledir. Dilimizin tarihinin en derinlerinde de şüphesiz bir kelime hazinemiz vardı. Bu hazinemiz geniş coğrafyaları katettikçe bazı değişmelere uğradı. Bazılarını kaybettik; ama geride kalanlar onları kullanmaya devam etti. Batıya göç edenler dönüp o kelimeleri bir daha dağarcıklarına alma lüzumu görmediler. Çünkü onun yerini tutan başka kelimeleri de vardı. Bunlardan bir kısmına da başka anlamlar yükleyip daha kullanışlı hâle getirdiler. Sonra bunları telaffuz ederken ağızlarını birbirilerinden daha farklı eğip bükmeye başladılar. Kimileri bunlardan bir sesi düşürdü kimileri bir yerlerine bir ses ekledi. Bazıları atalarının Türkçesine çok fazla bir şey katmadı bazıları ise her çiçekten yararlanan arılar gibi her geçen gün, hem başka milletlerden alıntılarla kelime dağarcığını zenginleştirdi hem de dilini iyice inceltti. Bazen de öyle oldu ki bazıları kelimeleri yeni yeni kılıklara sokarak onlara başka başka anlamlar verdiler. Derken derken Türk dili muazzam bir kelime hazinesine kavuştu. Bugün Türk dilinin bütün lehçe ve ağızlarındaki kelimeleri saymaya kalksanız yine de bütün kelimelere ulaşamazsınız. Çünkü hâlâ daha, üzerinde yeterince çalışılmamış ağızlar olduğu gibi bazı Türk lehçeleri, içindeki kelime hazinesiyle birlikte kaybolmaya, ölmeye yüz tutmuş durumda.
Dilin gelişim macerasını bu kadarcık bir özetle geçip bir kelimeye, daha yakından bakalım isterseniz.
Bir süredir okumakta olduğum Prof. Dr. Ali Akar’ın son kitabı “Düşünen Türkçe”nin sayfalarını karıştırırken yitimek kelimesine rastladım. Bu kelime süt ve süt ürünlerinin bozulmasını anlatmak için Anadolu ağızlarında kullanılan bir kelimeymiş. Kelimenin kökü olan yiti- üzerine Anadolu Türkleri, Türkçemizde tarihin en eski çağlarından beri kullanageldiğimiz ve bütün lehçelerde işlek olan -g ekini getirince yitig “keskin” kelimesi ortaya çıkmış. Bu kelimeyi öğrenince Kerkük’teki çocukluk yıllarımdan aklımda kalan bir kelimeyi hatırladım: itti.
Kerküklüler ve bütün Irak Türkmenleri bu kelimeyi bıçak, jilet, ustura gibi aletlerin “keskin” oluşu anlamında kullanır. Yalnız, her bir yöremizde kelimenin telaffuzu birazcık farklıdır. O kadar olacak ebette: Kerküklüler itti telaffuzunu benimsemişler, Telâferlilerse it demişler. Kifri ve Tuzhurmatı Türkmenleri ise iti. Bunları da Habib Hürmüzlü ağabeyimizin “Irak Türkmen Türkçesi Sözlüğü”nden öğreniyoruz. Sözlük karıştırmak ne kadar faydalı görüyor musunuz? Her neyse, telaffuzlar farklı olsa da kelime aynı tabi. Hatta Anadolu Türklerinin yitig dedikleri kelime de bizim kelimemizin aynısı. Şu kadarı var ki biz, Oğuz atalarımızın geleneğine uyarak sondaki -g fiilden isim yapma ekini eritip ortadan kaldırmışız, baştaki y sesini de söylemez olmuşuz. Anadolu Türkleri ise bu kelimeye birazcık ayrıcalık tanımışlar, onlar Orta Asya’dayken bu kelime nasıl oluşmuşsa onu öylece kullanmaya uzun asırlar boyunca devam etmişler. Anadolu ağızlarındaki bu kelime Türkiye Türkçesinin yazı diline de girmediğinden bir zaman sonra unutulmaya yüz tutmuş. İnsanlar arasında okur yazarlık geliştikçe onun yerini yazı dilindeki “keskin” almış. Bu arada, hemşerilerimiz sakın ola ki “keskin” ile “keskün”ü karıştırmasınlar. Irak Türkmenlerindeki “keskün” biberin acı olanı…
Şimdi, bu kelime “keskin” anlamı taşıyorsa ki ben buna “kesilmiş” anlamı vermeyi tercih ederim. O hâlde Türkiye Türkçesinin yazı dilinde sütün, yoğurdun bozulmasına niçin kesilmek dendiğini de anlıyoruz, değil mi? Bu durum bize şunu da anlatıyor. Türkiye Türkçesi yazı dili İstanbul ağzına dayandığından, İstanbullular demek ki yitig kelimesinin yerine, dile çoktan ve iyice yerleşmiş “kes-” fiilini, edilgenlik ekiyle birlikte bu anlamda (kesilmiş) kullanır olmuşlar. Demek ki Anadolu Türklerinin yitig dediğine İstanbullular kesil- demiş, biz Irak Türkmenleri ise itti / iti / it demişiz. Malzeme aynı, işleme farklı …
Şimdi söyleyin bakalım, itti bıçak sütü keser mi?..