
Irak: İran-İsrail Çatışmasının Gölgesinde
Güvenlik, Toplum ve Ekonomi Üzerindeki Etkiler
Ali BAYATLI – Bağdat/ İran ile İsrail arasında benzeri görülmemiş bir askeri tırmanışın yaşandığı bu dönemde, Irak bir kez daha jeopolitik ve siyasi olarak oldukça hassas bir konumda buldu kendini. Her ne kadar Bağdat bu çatışmanın doğrudan bir tarafı olmasa da, savaşın yansımaları ülkenin siyasi yapısını, ekonomisini ve toplumsal dokusunu derinden etkiliyor. Irak halkı artık endişe ile bekleyen, ihtiyatla gözlemleyen ve tarafsız kalma çağrıları yapan bir toplum haline geldi.
2025 yılının 13 Haziran’ında İsrail tarafından başlatılan ve “Yükselen Aslan” adı verilen askeri operasyon, İran’ın iç bölgelerini hedef aldı. Bu gelişmenin ardından Irak hükümeti, sivil ve askeri tüm hava trafiğini kapsayacak şekilde hava sahasını kapatma kararı aldı. Bu karar, Irak’ın hava sahasının saldırılar için bir geçiş güzergâhına dönüşmesini engellemeyi amaçlasa da, havaalanlarında ciddi bir karmaşaya yol açtı. Yolcu seferleri aksadı, lojistik hizmetlerde kesintiler yaşandı ve özellikle tıbbi malzeme ile elektronik ürün taşımacılığı ciddi zarar gördü.
Irak sokaklarında doğrudan protestolar görülmese de, sosyal medya platformlarında ve halk arasındaki sohbetlerde yoğun bir tartışma başladı. Kimileri İran’ın tepkisini “meşru direniş” olarak değerlendirirken, kimileri ise Irak’ın bu çatışmaya sürüklenmesinin büyük bir felakete yol açabileceğini vurguladı. Bu görüş ayrılığı, siyasi söylemlere de yansıdı.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Kâsım el-A’raji, yaptığı açıklamalarda Irak’ın hiçbir askeri ittifakın parçası olmadığını ve ülke topraklarının hesaplaşma sahasına dönüşmesine izin verilmeyeceğini belirtti. Hükümet, İran’a ideolojik ve siyasi olarak yakın olan silahlı gruplara ciddi baskı uygulayarak, tansiyonu yükseltecek açıklamalardan kaçınmaları yönünde uyardı.
Güvenlik açısından, başkent Bağdat ve güney kentlerdeki stratejik bölgelerde güvenlik alarm seviyeleri yükseltildi. Her ne kadar bu adımlar önlem amaçlı olsa da, Iraklı yetkililerin bölgesel bir çatışmanın kendi topraklarına sıçramasından duyduğu gerçek endişeyi yansıtıyor.
Ekonomik cephede, resmi piyasalarda Irak dinarının dolar karşısında göreli bir istikrar gösterdiği gözlemlense de (1 dolar = 1309–1313 bin dinar), serbest piyasada durum farklıydı. Son 48 saat içinde dolar kuru 100 dolar başına 147–148 bin dinar seviyelerine ulaştı. Bu dalgalanma, Irak’ın kırılgan finansal yapısını ve ekonomisinin petrol gelirlerine olan aşırı bağımlılığını bir kez daha gözler önüne serdi.
İleriye dönük olası senaryolara bakıldığında, Irak’ın karşısında iki temel yol duruyor: Ya mevcut gerilimin temkinli bir şekilde yönetilmesi sürecek ya da çatışma bölgesel boyutlara ulaşıp Irak’ı da içine çekecek. Her iki durumda da Bağdat’ın hareket alanı oldukça sınırlı. Bölgesel sadakatler ve ittifaklar arasındaki denge daha da karmaşık hale gelirken, tarafsız kalmak artık yeterli bir strateji olmayabilir.
Ancak bugüne kadar Irak hükümetinin hava sahasını yönetme, siyasi söylemleri kontrol etme ve ülkeyi ateş hattı dışında tutma çabaları kısmen başarılı oldu. Bu durum, Irak’ın halen diplomatik manevra kabiliyetine sahip olduğunu gösteriyor. Yine de bölgedeki gerilim devam
Ettikçe ve iç siyasi mutabakat eksikliği sürdükçe, Bağdat’ın bir noktada taraf seçmeye zorlanması olasılığı artıyor. Bu bağlamda Irak, mevcut aşamada herhangi bir tarafa açıkça destek vermek yerine, iç cephesini güçlendirmeye, ulusal çıkarlarını önceleyen bir politika geliştirmeye ve bölgesel çatışmalardan mümkün olduğunca uzak durmaya çalışıyor. Bu da hem siyasi olgunluk hem de uzun vadeli stratejik geniş görüşlülük gerektiriyor.
Kısacası, Irak şu anda sadece dış tehditlerle değil, aynı zamanda içteki kırılganlıklarla da mücadele ediyor. Bu zorlu süreçte atılacak her adım, her karar ve her görüş ülkenin geleceğini belirleyecek önemli unsurlardan olacak; özellikle sınır tanımayan İsrail’in silahı karşısında ve ABD’nin Irak’a yönelik kurnaz siyasi tutumu göz önünde bulundurulduğunda.