
Ali BAYATLI-Bağdat/ Amerika Birleşik Devletleri ile İran arasındaki gerilim tırmanırken, Irak kendisini son derece karmaşık bir denklem içinde buluyor. Toprakları, olası bir çatışma için potansiyel bir sahneye dönüşebilir. ABD Başkanı Donald Trump, Tahran’ı nükleer müzakerelere zorlamak için askeri seçeneği masada tutarak tehdit söylemlerine geri dönerken, İsrail ise önleyici saldırılar için hazır bekliyor ve Washington’dan yeşil ışık almayı bekliyor.
Bu gerilim, Bağdat’ı büyük bir çıkmazın içine sürüklüyor. Irak topraklarında Amerikan askeri üslerinin varlığı ve İran’ın güçlü etkisi nedeniyle, hükümet ülkenin bir vekâlet savaşına sahne olabileceğinden endişe ediyor. ABD ve İran arasındaki karşılıklı tehditler, Amerikan güçlerinin Irak’ta hedef alınabileceği ya da Tahran yanlısı silahlı grupların saldırıya uğrayabileceği ihtimallerini güçlendiriyor.
Gerilimin boyutunu gözler önüne seren bir gelişme olarak, Washington Post gazetesi, Trump’ın İran Dini Lideri Ayetullah Ali Hamaney’e doğrudan bir mesaj gönderdiğini ortaya çıkardı. Bu mesajda hem tehdit hem de teşvik unsurları bulunuyordu. Washington, bir yandan Tahran’a müzakere kapısını açık tuttuğunu belirtiyor, diğer yandan ise İran’ın geri adım atmaması durumunda “son derece korkunç” sonuçlarla karşılaşacağını vurguluyordu. Trump, tehditlerini yalnızca bu mesajla sınırlı tutmadı; basın toplantılarında da İran’ın “yakın gelecekte ciddi bir karar vermesi gerekeceğini” ifade ederek, ABD’nin gerçekten askeri bir operasyon hazırlığında olup olmadığı ya da yalnızca diplomatik baskıyı artırmak için mi bu söylemi kullandığı konusunda yol açtı.
Öte yandan, The Guardian gazetesi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD yönetimini İran’ın nükleer tesislerine askeri operasyon düzenlemeye ikna etmek için yoğun çaba harcadığını bildirdi. Habere göre İsrail, Washington’a iki seçenek sunuyor: Ya ABD doğrudan saldırıyı gerçekleştirir ya da İsrail’e bu saldırıyı tek başına yapma izni verilir.
Washington ile Tahran arasındaki gerilim tırmanırken, Irak son derece hassas bir noktada duruyor. Herhangi bir askeri tırmanış, Irak topraklarını savaş alanına çevirebilir. Bu senaryo, 2020 yılındaki olayları hatırlatıyor; ABD’nin, Bağdat Havalimanı yakınlarında İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından Irak’ta büyük bir kriz patlak vermişti.
Siyasi açıdan Bağdat çifte baskı altında: Bir yanda, İran’a yakın siyasi gruplar ABD askerlerinin ülkeden çıkarılmasını talep ediyor, diğer yanda ise Washington, Irak hükümetine Tahran’a karşı daha sert bir tutum alması yönünde baskı yapıyor. Bu durum, Irak iç siyasetinde yeni krizlerin doğmasına ve ülkenin daha da istikrarsızlaşmasına yol açabilir.
Ekonomik açıdan bakıldığında ise Irak, hem enerji hem de temel gıda maddeleri açısından İran’a büyük ölçüde bağımlı. Bu nedenle, İran’a uygulanacak yeni Amerikan yaptırımları Irak ekonomisini doğrudan etkileyebilir ve ülkede fiyat artışlarına ve hükümet üzerindeki ekonomik baskının artmasına neden olabilir. Irak, halihazırda mali krizlerle mücadele ederken, bu tür gelişmeler daha fazla ekonomik istikrarsızlığa yol açabilir.
Gerilim Nereye Doğru Gidiyor?
Eğer İran, ABD’nin müzakere şartlarını kabul etmezse, ekonomik yaptırımların sertleşmesi veya nükleer tesislerine yönelik önleyici askeri saldırılar gibi farklı baskı yöntemleriyle karşılaşabilir. Ancak askeri müdahale seçeneği büyük riskler taşıyor. ABD veya İsrail’in İran’a yönelik gerçekleştireceği herhangi bir saldırı, misilleme saldırılarını tetikleyebilir. Bu misillemeler, Irak’taki ABD üslerine yönelik saldırılar ya da Tahran yanlısı silahlı grupların çatışmalara dâhil olması şeklinde gerçekleşebilir.
Öte yandan, İran eğer müzakere masasına oturmayı kabul ederse, nükleer programını sınırlandırması karşılığında uluslararası garantiler ve ekonomik yaptırımların hafifletilmesini talep edebilir. Bu, gerilimi düşürmek için bir fırsat sunabilir.
Tüm bu gelişmelerin ortasında, Irak zor bir sınavla karşı karşıya. Ülke, küresel bir çatışmanın etkilerinden kaçınmayı başarabilecek mi, yoksa bu savaşın en ağır bedelini ödeyen taraf mı olacak? Bağdat bu çalkantılı dönemde dengeyi koruyabilecek mi, yoksa kaçınılmaz bir çatışmanın içine mi sürüklenecek?