
Belirsizlikler Çağının Eşiğinde: 2025 Sonrası Dünyada Gücün Yeni Haritaları
Mudar Deregezenli
2025 yılının ardından, dünya artık eski dünya değildir. Bu sadece güç dengelerinin yer değiştirmesi ya da küresel ağırlığın Batı’dan Doğu’ya kayması meselesi değildir. İnsanlık, sanki yeniden doğuyor; düzen, eski yapının çöküşünden doğan bir kargaşanın rahminde şekilleniyor. Bu, yalnızca ittifakların yeniden kurulması ya da kurumların doğasının değişmesi değil; gücün mantığında, üstünlüğün tanımında ve çağdaş insanın bu yeni sistemdeki yerinde meydana gelen köklü bir dönüşümdür.
Uzun on yıllar boyunca güç, demir ve ateşle ölçülürdü; ordularla, tanklarla, sınırların genişliğiyle. Fakat bugün, güç; yapay zekâ laboratuvarlarında biçimleniyor, veri kontrol odalarında yönlendiriliyor ve kuantum işlem merkezlerinde yönetiliyor. Artık ne top sesleri duyuluyor ne de tank izleri toprakta. Fakat sessizlik içinde ulusların kaderi belirleniyor – mezar sessizliği kadar soğuk ve kesin.
Üstünlük ölçütleri artık balistik füzelerin sayısı değil; bir devletin elindeki veri miktarı, gökyüzünde sessizce süzülen uyduların sayısı ve bilgi ağlarının gücüdür – petrol boru hatlarının değil.
Bu yeni düzende, geleneksel anlamda “ulusal egemenliğe” sahip devlet modeli, küresel şirketler, ulus-üstü yapılar ve devlet dışı aktörler karşısında kırılgandır. Siyasi karar artık yalnızca saraylardan, başkanlık ofislerinden çıkmıyor; araştırma merkezlerinde, Silikon Vadisi’nde ve derecelendirme kuruluşlarında şekilleniyor.
Antonio Gramsci’nin o meşhur sözü gelir akla: “Eski dünya ölüyor, yenisi ise henüz doğmadı. Bu geçiş sürecinde canavarlar ortaya çıkar” Bugün, bilgiyle silahlanmış bir dünya doğuyor ve bu yeni dünyanın çehresi artık kurşunla değil; kavramlarla, algoritmalarla ve çiplerle kazınıyor.
Bu düzenin alametifarikası, artık “tek hakikatin” çöküşüdür. Modernitenin farklı modelleri yükseliyor; her biri kendi mantığı, değeri ve geleceğe dair projesiyle. Batı, liberal paradigmasını muhafaza etmeye çalışırken; Doğu, teknolojik otoriterliği, merkezi planlamayı ve piyasa özgürlüğünü harmanlayan yepyeni melez modeller sunuyor. Batı tipi demokrasi, artık evrensel bir ideal değil; diğer seçenekler arasında yer alan bir modeldir sadece. Onun cazibesini kısır sonuçlar, krizler ve güven bunalımları sarsıyor.
Büyük paradoks ise şudur: Artık üstün olan haklı olmak zorunda değil; güçlü olanın meşruiyetini ahlaki ya da insani değerlerle izah etmesine gerek kalmadı. Gerçekçilik, bu çağın tanrısıdır. Sonuç vermeyen bir değer, değer olmaktan çıkar. Adalet, sistemin devamına hizmet ettiği ölçüde makbuldür. İşte bu yüzden yeni ittifaklar tarih veya ideolojiyle değil, fayda temelli kurulur. Dostluk, çıkarların kesiştiği noktadır; düşmanlık ise sadece geçici bir duraktır. Diplomasi artık satranç tahtasında değil, kuantum düzleminde oynanıyor – tüm olasılıkların aynı anda geçerli olduğu bir zeminde.
Dünya böylece tarihin yeni bir evresine giriyor. Bu evre, klasik uluslararası hukuk diliyle ya da geleneksel siyasi felsefeyle açıklanamaz. Bambaşka analiz araçlarına, daha derin bir insanlık kavrayışına ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü insan, bu yeni sistemde yavaş yavaş eriyor; yapay zekâ ağlarının, dijital gözetim sistemlerinin ve soyut ekonomilerin içinde silikleşiyor.
Ve belki de bu çağda en büyük sınav, küçük ulusların ve kırık medeniyetlerin karşısındadır. Ya bu düzenin çarkları arasında öğütülecekler ya da bilinçle, hızla, köklerini kaybetmeden uyum sağlayarak bu sistemde var olacaklar. Çünkü artık yalnızca güçlü olan değil; en bilinçli olan, en hızlı uyum sağlayan ve çağın araçlarını kendi kimliğiyle harmanlayabilen hayatta kalacaktır.
İşte 2025 sonrası dünya budur: Yoğun, çalkantılı, belirsizliklerle dolu. Tek sabit ise şu: Artık insan, bu sistemin merkezinde değildir; bir ağın düğümüdür sadece – geri kalanlara acımayan, geride kalanları beklemeyen bir ağ…
11 Nisan 2025