ANA DİL
Fevzi Türker
Milletler, tarih boyunca ana dilleriyle övünmüşler, ana dillerini yüceltmişler, dillerini yaymak için çalışmışlar ve hatta savaşmayı bu uğurda göze almışlardır. İspanyalılar ile Portekizliler Güney Amerika halklarını yıllarca sömürüp yüzbinleri katlederek kendi ana dilleri olan İspanyolca ile Portekizceyi zorla farz edebilmişlerdir. İngilizler ve Fransızlar ise Pasifik’ten başlayarak irili ufaklı ülkelerin tümüne, Afrika’daki ülkelerin tamamına kendi dillerini farz edip, o halkların ana dillerini yok ederek İngilizce veya Fransızca konuşmaya mecbur etmeyi başarmışlardır.
Araplar, ana dilleriyle ve Araplıklarıyla çok övünen bir millet olduklarıyla bilinmektedirler. İslam dinini yaymak amacıyla yarımada ve çöl olan topraklarından çıktıklarında sayıları pek fazla değildi. İslam dinini fırsat bilerek ve İslam dinine aykırı bir şekilde, her yeri şiddet kullanarak kolayca Araplaştırmışlardır. Atlas Okyanusu’ndan başlayan ve körfeze kadar uzanan bugünkü Arap yurdu aslında Araplaştırmanın gerçek bir sonucudur.
Emevilerin izlediği ırkçı tutum ve her yeri Araplaştırma hedefleri, yüce İslam dinini baskı vesilesine dönüştürmüştür. Emevi komutan KYTEYBE BİN MÜSLİM El-BAHİLİ, İslam dinini yayma adına TÜRKİSTAN’I ele geçirip Araplaştırabilmek için, on binlerce Türkü kılıçtan geçirmiş, ülkeyi talan ettirerek zenginliklerini Şam’a göndermiştir. KUYTEYBE’NİN askerleri on binlerce Türk kadınına tecavüz ederek binlercesi de esir alınarak yine Şam’a gönderilmiştir. Türkistanlıların Emevi işgaline karşı kahramanca direnişleri ve isminin deve palanı anlamına gelen KUTEYBENİN, FERGANA Vadisi’nde kendi adamları tarafından öldürülmesi, Türk yurdu TÜRKİSTAN’I Araplaşmaktan ve ikinci bir Arap ENDELÜS’Ü olmaktan kurtarmıştır.
Dört bin yıllık tarihleri boyunca Türkler, güçlü imparatorluklar kurmalarına rağmen ana dilleri Türkçe’yi ne yücelttiler ne de koruyabildiler. Türkçe’yi hor görerek, Farsça ve Arapça’nın esiri haline getirdiler. Farsça ile Arapça en fazla Selçuklular ile Osmanlılar döneminde Türkçe’ye sokularak Türkçenin güzelliğini gölgelemiştir. Osmanlı’yı, Araplara karşı Türkleştirme politikası gütmekle suçlayan Arapların yaptıklarının aynısını Osmanlılar da uygulamış olsaydı, bugün Arap ülkeleri ile Balkan ülkelerinin ana dili Türkçe olurdu.
İkisi de Türk olan Osmanlı ve Safevi devletleri yıllarca, ana dilleri Türkçeyi yüceltmek, korumak ve yaymak uğruna değil, Türklere Araplardan geçen mezhepleri uğruna savaşmışlardır. Eğer bu İki devlet Türk dili ve Türklük uğruna savaşmış olsalardı bugün Balkanlardan Çin Seddi’ne kadar olan coğrafya hem Türk hem de Müslüman olabilirdi.
Dünyanın en güzel dillerinden biri sayılan Türkçe ne yazıktır ki Türk dünyasının umudu olan Türkiye’de bile hor görülmekte ve her düzeyde gereken ilgiyi görmemektedir. Bir İngilizce sevdasıdır almış başını gidiyor. Yüzlerce özel okul İngilizce eğitim vermektedir. Almanca, İngilizce ve Fransızca eğitim veren onlarca yabancı okul vardır. Yabancı dille konuşmak ve yabancı dil öğrenmek tabi ki önemli ve gereklidir. Ancak yabancı dilden ve her şeyden daha kutsal olan Türkçemizin korunmasına ve yüceltilmesine öncelik verilmelidir.
Tarihi kaynaklara göre, Irak Türkmenlerinin konuştuğu dilin kökü Türklerin özü sayılan Oğuzlara dayanır. Dede Korkut Öyküleri 14. yy’da Türkçenin özü Türkmen diliyle yazılmıştır. 1403 yılında kurulan Karakoyunlu ile 1467’de kurulan Akkoyunlu devletinin de dili Türkmence idi. Bağdat 1508’de Safeviler tarafından ele geçirildikten sonra, Irak’ta Türkmence resmi dil olarak benimsenmiştir.
Yetmiş yıl önce yazılan hoyrat ve konuşulan Türkmence en az Bakü Türkçesi kadar güzeldi ve Türkiye’nin her köşesinde kolaylıkla anlaşılırdı. Hoyrat, Türkmen edebiyatının ana unsurlarından biridir. Bir Türkçe mucizesi sayılan ve başka hiçbir dilde bulunmayan hoyrat, yalnızca Türkmeneli, Azerbaycan, Urfa, Diyarbakır ve Elazığ’a özgü bir şiir türüdür. Eski bir hoyratı okuduğumuzda veya dinlediğimizde içimiz ısınır, gönlümüz şenlenir, çünkü o hoyratlarda millet ve memleket sevgisini, gerçek aşkı, hasreti tadabiliriz:
O yar gözün Dişte gör
Kim gördü o yar gözün Haylda gör dişte gör
Aslan tavınnan düşse Düşenin dostu olmaz
Karınça oyar gözün inanmazsav düşte gör
Günahımdan Dalda yerim
Huda geç günahımdan bülbülem dalda yerim
Ürekten bir ah çektim Baş alıp hara gedim
Tutuldu gün ahımdan Yoktu bir dalda yerim
Yüz aya değer Yara sızlar
Hüsnüv yüz aya değer Ok degmiş yara sızlar
Ay var bir güne değmez Yaralının halından
Gün var yüz aya değmez Ne bilsin yarasızlar
Çok değil elli yıl önce konuşulan eski hoyratlardaki Türkmence’yi, son yıllarda yazılan hoyratlarla günümüz Türkmencesiyle karşılaştırdığımızda, ikisinin arasındaki korkunç farkın ne kadar derin ve ne kadar Türkmencenin aleyhine işlediğini görebiliriz. Bugün konuşulan Türkmencemizin, özünü ve özelliğini kaybettiğini ve yarı yarıya Arapçalaştığını görebiliriz. Bu olumsuz gelişmenin bir çok nedeni vardır, Saddam rejiminin Türkmenlere karşı yıllarca uygulamış olduğu ırkçı ve şoven politikaları, halkımızın Arapça’ya olan aşırı düşkünlüğü, Araplara kız verip alma tehlikesi ve Türkmen diline gereken özenin gösterilmemesi bu nedenlerin başında gelmektedir.
Türkmenlerin sahip çıkmaları, gözleri gibi bakmaları, yüceltmeleri ve canla başla korumaları gereken kutsallarının biri de ana dilleri Türkmence olmalıdır. Türkmen ana dili Allah korusun Arapça veya Kürtçe’nin istilasıyla ortadan kalkarsa, Türkmenlerden geriye hiçbir şey kalmaz, tarih olur giderler. Dilini kaybederek tarih sahnesinden silinen halkların sayısı az değildir. Dilimizin karşılaştığı tehlikenin belirtilerini yaklaşık altmış yıl önce yıl önce Erbil’de gördüm. Bir arkadaşımın 6-7 yaşlarındaki oğluna ne olduğunu sorduğumda, bana Kürtmen olduğunu söyledi.
Ana dilden ve öneminden söz etmişken, yazımın sonunda, Tataristan Türklerinin milli şairi ABDULLAH TUKAY’IN (1886-1913) ana dil şiirini sunmak isterim:
Ey ana dili, ey güzel dil
Atam, anamın dili
Dünyada çok şey öğrendim
Sen ana dil vasıtasıyla
Ey ana dil her zaman
Yardımın ile senin
Küçüklükten anlaşılmış
Sevincim üzüntüm benim
Ey ana dil sende olmuş
En ilk okuduğum duam
Koru diyerek kendimi
Atam ,anamı Hüdam