Yok Olmayı İstemiyorsak!
Fevzi Türker
Osmanlı İmparatorluğu, 623 yıllık tarihinin ilk yarısında bir Türk devleti olarak fetihleriyle esas büyümesinin büyük bölümünü bu dönemde gerçekleştirmiştir. İkinci yarısında ise Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır’a yaptığı hamlelerden dönerken beraberinde getirdiği Arap milliyetçisi sözde din adamlarının etkisinde kalınca Türklüğünü umursamaz olmuştur. Yavuz Sultan Selim’in hatta Türklüğe karşı savaş açtığı da tarih kayıtlarında geçer.
Osmanlı İmparatorluğu ikinci yarısında, hem söz sahibi hem de yobaz ve kötü niyetli Arap kökenli sözde din adamlarının etkisiyle her türlü olumlu gelişmeden, bilimsel eğitimden, sanattan ve felsefeden uzak kalınca çöküşü hızlanmıştır. Osmanlı’yı çökerten bir diğer husus, padişahların Türk olmayan kadınlarla yaptıkları evliliklerdir. 36 padişahın 32’sinin annesi Türk değildir. Türk olmayan bu annelerin padişahların çoğunda görülen Türklüğü hor görmelerinde pek etkili oldukları bilinir.
Kendi ırkından olamayanlarla evlilik yapanların öz milletlerine olan bağlılıkları ve sevgilerinin azalacağı zamanla kendini gösterebilir. İşte Osmanlıların yabancı anaların etkisiyle Türklüğü hor görmelerindeki benzerlik Irak Türklerinde de görülür. Türkmenleri asimile edebilmek için Saddam rejiminin 50 yıl önce Türkmeneli’ye, özellikle de Kerkük’e yerleştirdiği yüzbinlerce Arap ve onların çocuklarıyla evlenen Türkmen gençlerin sayısının 50.000’i geçtiği tahmin ediliyor. Kürtlerle de evlen Türkmen gençlerin sayısı her geçen gün artıyor. Bu milli bilinç yoksunluğunun acı ve tehlikeli sonucunun önüne akıllı yöntemlerle geçilmelidir. Aksi takdirde kendimizi birkaç yıl sonra Arap-Kürt potasında eritip esimile etmiş olabiliriz.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Türkmenlerin gösterdikleri varlık yok denecek kadar azdır. Türklüğünü zaten hor gören Osmanlı İmparatorluğu, Türkmenleri de hor görmüştür. Dolayısıyla Kürtlerle Araplara yönelerek, onları devlet kademelerinde ve orduda önemli görevlere getirip onların güçlenmelerine, bilinçlenmelerine ve geniş arazi sahibi olmalarına yardımcı olmuştur.
Osmanlı dönemindeki iç açıcı olmayan durumumuzdan Türkmenler olarak dersler çıkaramadık. Çıkarmış olabilseydik, milli şuur yoksunluğunun önüne geçer, siyasi çizgimizi belirlerdik. Oysa şimdi Irak’taki kötü durumumuzun bedeli oldukça ağır ve her yanımız tehlikelerle dolu.
Türkmenler, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1918’deki çöküşünün üzerinden 104 yıl geçmesine rağmen, 3.5 milyonluk nüfusumuzla Irak’ta bilinçli, tarihi geçmişine bağlı, örgütlü, toprağı uğruna ölümü göze alabilen, hedefi belli ve Şii-Sünni diye karpuz gibi ikiye bölünmemiş bir halk olduğumuzu ispatlayamadık. Sanki dünyada değil de uzayda yaşıyormuş gibi bir halimiz var. Irak’taki hiçbir gelişmeye ve ona bağlı olup bitenlere aldırış etmeden geleceğimizin ne olacağına duyarsız kalmaktayız. Direnmeden, mücadele etmeden hala elma piş ağzıma düş misali, “Türkiye gelir bizi kurtarır” diye düşünenlerimiz çoğunlukta. Karnı toktur sanıp ağlamayan bebeğini emziren ana nerede görülmüştür?
“Türkiye gelir bizi kurtarır” hayalinden vazgeçmeliyiz. Türkiye’nin dış politikasında Türkmenlere yer yoktur, olsaydı o zamanki Adnan Menderes hükümeti 1959 Kerkük katliamı için Türkiye medyasına karartma kararı getirtmezdi. 1980’de Dr. Necdet Koçak ve arkadaşlarının Bağdat’ta idam edilmelerine sessiz kalmazdı. 1 Mart 2003 tezkeresini geçirirdi ve 2014’de Musul’un işgaline karşı sessiz kalmazdı.
Şehit Dr. Necdet Koçak, şehadetinden iki yıl önce Bağdat’ta bir sohbetimizde “Arkadaşlar Türkmenler olarak kendi yağımızda kavrulmaktan başka çaremiz yoktur. Türkiye büyük devlettir ama her şeyden önce kendi çıkarını düşünür. Öyleyse biz de kendi geleceğimizi her alanda mücadele ederek düşünmeliyiz. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra Türkiye’nin dış politikasında, dış Türklere önem verilmemektedir. Türkiye’de herhangi bir parti -MHP bile- 450 milletvekiliyle iktidara gelse bizim için bir şey yapacağını beklemeyelim” demişti. Keşke yaşasaydı. Türkmenleri kurtaracak büyük bir projeyle sahaya inecekti, ancak sahaya inemeden bazı kanı bozuk satılmış soydaşlarımız onun ve arkadaşlarının idam edilmesine vesile oldular.
104 yıl oldu, girmiş olduğumuz ters yolda gitmeye hala ısrarla devam etmekteyiz. Girmiş olduğumuz yanlış yolun biz Türkmenlere ne kadar pahalıya mal olduğunun farkına değiliz, farkında olsaydık ağlanacak duruma gelmezdik. Irak’ı yüzyıllarca yöneten Türkmen halkının düştüğü üzücü duruma bakın! Ülkenin efendisi olmak varken, parlamtentoda üç buçuk milyonluk halkımız arasında Türkmen’im diyen tek bir üyesi bulunuyor. Bir tane bakanlık alabilmek için bir el öpmediğimiz kaldı. “Türk’tür Türk kalacak” dediğimiz Kerkük’te bile vali yardımcılığı kapabilmek için yalvaran bir halk olduk.
Irak’ın üçüncü büyük ve şanlı unsuru Türkmen halkına, geldiğimiz içler acısı siyasi, içtimai ve iktisadi durum hiç yakışmıyor. Asimile edilerek yok olmayı istemiyorsak, iş işten geçmeden birlik olmalıyız. Silkinip kış uykusundan hemen uyanarak ilkelerimizi hatırlamalıyız. Her şeyden önce Türkmen olduğumuzu hatırlamalı ve acilen hür iradeli aktif bir örgüte sahip olmalıyız.