
Kerkük Kalesinde Fuzuli’nin Baba evi ve Fuzuli Mescidi
Dr. Şemsettin Küzeci
Türk dünyasının ortak değeri olan büyük şair Muhammed Süleyman El- Bağdadî “Fuzulî” nin doğum yeri ile ilgili çeşitli bilgiler ve ağızdan ağıza uçuşan dedikodu mahiyetinde olan mesnetsiz bilgi ve belgeler uzun ve bitmeyen bir tartışmaya neden olmaktadır. Bu konuda Kerkük’ün Usta kalemleri ve itibarlı araştırmacıları başta olmak üzere Milli Yazarı Ata Terzibaşı, Hıdır Lütfü, Abdüllatif Benderoğlu, Abdülaziz Semin Bayatlı, Mehmet Hurşit Dakuklu vd. yazmış oldukları araştırmalar sonucu Fuzuli’nin Kerkük’te doğduğuna artık kanaat getirmişlerdir. Hele hele Ata Terzibaşı’nın Fuzuli hakkında yazdığı 18 makalesinde Fuzuli’nin Kerkük’te doğduğuna kesin gözle baktığı Irak ve Türkiye’de hatta Azerbaycan’da bile bazı kesimlerin kesin inandıkları ortadadır. Bunlardan biri de Fuzuli’nin Kerkük Kalesindeki “Baba evi” ve Fuzuli adına halen duran “Fuzuli Mescidi” çok önemli kanıtlar olarak Fuzuli’nin Kerküklü olduğun ispatlıyor. Yoksa bu ev neden başka bir adamın adına değildir. Veya bu cami neden Fuzuli’nin Mescididir. İşte bu karmaşık durumu inceledik ve araştırdık, 50 yıl sonra Irak matbuatını didik didik irdeledik ve araştırdık. Bu konu hakkında yüz yzüe çok sayıda insanlarla görüştük. Ama en önemli belge elimize Şevket Kutkan’nın kaleminden, “Kerkük’te Fuzuli’nin Baba evi ve Fuzuli’nin Mescidi” Kardaşlık dergisi, sayı; 5-6 yıl:13. Bağdat, Eylül-Ekim1973, s,22-24 yazısını gördük. Eski harflerle yazılan bu yazıyı olduğu gibi ama yeni Türkçe ile siz değerli okurlarımı takdim etmekten onur duyarım.[1]
Türk-Irak dostluğunun bir eseri olan (Kerkük Türk Kültür Merkezini) açmak ve orada vazife görmek üzere gittiğim güzel ve sıcak Kerkük’te 1970 şubatındaki ilk haftam, hiç görmediğim yakınlarımın ve kardeşlerimin sevgisini bir sünger gibi emekle geçmişti. Orada kendimi yabancı hissetmedim: 1915 senesinde (Altunköprü) de bölük kumandanı olan amcam, birinci Cihan harbinde, Kerkük’te yüzbaşı olarak olmuştu Hicaz Fırkayı Askeriyesine bağlı 129’ıncı alayın1.taburtüfekçisi olan Baba, biraz daha uzakta, Mekke topraklarında 1332’den beri yatıyordu. Ve nihayet gittiğim yer, kendi dilimin, aruzun vezniyle söylenir gibi dalgalı bir ahenkle konuşulduğu bir Türkmen yurdu idi.[2]
Kerkük’ün iftihar kaynakları çoktu: Kale’si, Hasa’sı, Gürgür Baba’sı, Molla Abdullah Tepesi… fakat en büyük iftiharı Fuzuli idi. Hemen herkes, kendini Fuzuli’nin torunu sayıyordu. Kerkük’te “Münevver Avvam[3]” diyebileceğimiz bir halk tabakası vardı. Bu münevver avvam, Sovyet ilimler Akademisi’nin Fuzuli ile ilgili bütün neşriyatını takip ediyordu. Bir çok kimse yazma taş basması, İstanbul, İran baskısı Fuzuli divanları, Leyla Mecnun’lar vardı. Hemen her kesin hafızasında, bizimkilerden çok fazla Fuzuli’ye ait gazeller, beyitler taşıyordu. Terzi’si, Konudracı’sı, Duvarcı Ustası, Radyo tamircisi, Fotoğrafçısı, Marangozu, Fuzuli’den ezbere bir şeyler okuyabiliyor. Hele bazıları onu gazellerinin inceliklerine, kelime oyunlarına nüfuz edecek kadar iyi tanıyorlardı.
Hiç unutmak, bir gün merkezde bir işimizi yapan bir işçi, vermek istedim ücretini kabul etmemişti. Kendisine bir fincan Kahve içimi kadar bir zaman içinde dost oluverdik, giderken dış kapıya kadar uğurladığı bu beyi dostuma” Her zaman buyurun, beklerim” dedim. İşçinin verdiği cevap şu idi: “Mevrusu pederdir, gireriz, hana bizimdir”. İlk günler öyle bir hisse kapıldım ki, sanki Fuzuli’, ben gitmeden iki ay üç ay evvel Kerkük’ü terk etmiştir. Kerkük, Fuzuli ile o kadar doluydu. Onunla ilgili rivayetler, şairlerin babasının imamlık yaptığı cami ile bu camiden bir az öteki evleri veya bu evin onlara ait olduğu hususundaki inancın hala devam etmesi gösteriyordu ki, Fuzuli, henüz ilmen ispat edilmemiş olsa bile, kendi sevgisiyle dolu olan Kerkük’ü göklerin hemşerisi idi. Rivayet olunuyor ve inanılıyordu ki, Fuzuli Beş yaşına kadar Kerkük kalesinin Hamam Mahallesinin Zinadan sokağındaki (42/73) numaralı evde yaşamıştı. Sonra babasının memuriyetini Bağdat’a nakledilmesi veya şehirde çıkan bir Veba salgını üzerine, ailece Kerkük’ten ayrılmışlardı. Yine bir rivayete göre, bu evin son sahibi, “Aişe Bağdatlı” olunca, ev Avukaf’[4]a geçmiştir.
Bir başka rivayette, dostum Zeynelabidin Bayatlı’nın Dedesinden “Karanazlılar” Aşireti’nin (Fuzuli Bizdendir!) dediklerini eşittiğidir. Zeynelabidin Bayatlı’nın ifadesine gör, Karanazlı’lar arasında “Hakiki Bayatlılar Karanazlı’lardır” inanışı da varmış ve “Kuşçu”, “Şöhurtlu”, “Muratlı” kabilelerinin kökü de Karanazlı’ymış.
Kerkük’e gitmeden, Fuzuli’nin ölümünün 400. Yıl dönümü münasebetiyle UNESCO Türkiye Milli Komitesi tarafından neşredilen Fuzuli, Leyla Mecnun “İngilizce Tercümesi” adlı eserde Avukat Enver Yakupoğlu’nun “Kerkük Türk Halkında Fuzuli’ye ait gelenekler ve rivayetler” başlıklı yazısında şair Hicri Dede’nin “Kerkük Tarihi” adlı bir eseri olduğunu, fakat bu yazma eser bir sandıkta kilitli bulunduğunu, sandığın ancak, oğlu Faik ergenlik çağına geldiği zaman açılması vesayetinde bulunduğunu okumuştum. Kerkük’te Hicri Dede’nin oğlu, Öğretmen Bay Faik Dede ile tanışarak kendisinden, bu kitabı göstermesini rica ettim. Beni nazik bir misafirperverliğiyle evine kabul eden Faik Bey, babasının kitabını tetkik etmeme müsaade etti. Ziyaretimin devamı ettiği müddet zarfında, asıl adı “Kerkük Tarihi” değil, “Riyaz El-Şuara” olan bu eserden bazı kısımlarını not ettim. Kendisine, burada teşekkür etmeyi zevkli bir borç bilirim.
Hicri Dede’nin el yazmasıyla yazılmış olduğu söylenen bu kitabın “35-46”ıncı sayfaları arasında Fuzuli’den bahsedilmektedir. İfadesini değiştirmeden aldığım kısımlarda Hicri Dede şöyle demektedir:
“Kerkük Kalesi’nin zindan mahallesinde hanedanı ilmî ve eşrafından ve malumatlı, kütüphane sahibi Hacı Halil efendiden kalan kütüphane varisi, tek oğlu merhum Şakir Efendiyle kütüphaneye beraber gittik. Envaı eşkalde kısmen kadim, ey yazısıyla Farisî ve Türkî, Arabî “ulumla şeriyye” ve pek çok tarih ve edebiyata ait kitaplar tesadüf ettimse, çok zaman iştiyakı sözüyle aradığım, eski bir mecmuada Farisî Tarik Hattı ile Fuzûlî’nin tercümeyi ahvalini buldum. Yazısı Hasan Hakka imzasıyla 1175 tarihli muharrir, fakat hattın çok yerli bozgun olduğu gibi, ağır, sekil[5] ibareyle yazılmıştır. Merhum Şakir Efendiden aynı mecmuayı talep ettimse de pederimden vasiyetname budur: “şu kitaplar dışarıya çıkmaz” cevabını aldık da yalnız atı da Fuzuli ve ailesi ananesine ait muhtasar[6] istinsaha[7] müsaade edildi:
Fuzuli
Kadim Kerkük Kalesinin Zindan Mahallesinde sakin “Karyağdı” ailesine[8] mensup şairi şehrin büyük ciddi, zamana hâkimin divan nazireleri Hasan Çelebi ve onun oğlu Zeynelabidin Ağa ve ondan sonra Molla Cafer ve bunun halefi Molla Muhammed Bakır ve ondan Molla Abbas Caiz ve bunun da oğlu Aydın Ağa ve bunun da halefi Molla Süleyman şöhretiyle tanınmıştır. Molla Süleyman, Zindan camiinde tedrisatla iştigal ederken, Kerkük livasının “Kifri” ve “Tuzhurmatu” civarında “Bayat Amirli”[9] Aşiretinin reisi bulunan birinci Pir Ahmet Kerimesi Fatima Hanımla akdi izdivaç ederek, onun beşinci asrın!…İkincisi “Salman” namlarında iki evladı tevellüt etmiştir.
Kerkük’te bir taun belası vuku zuhur etmesi yüzünden Molla Süleyman, Muhammed’le beraber Salmanı alıp, Bağdat’a sefer etmişlerdir. Bağdat’ta takriben[10] iki sene ikamet ettikten sonra “Hille” ye müteveccihen oğlu Muhammed’le beraber giderler. Molla Süleyman Hille’de bir kaç sene kaldığı esnada, Hille müftüsü vefatına mebni, Hille Metiliğine tayin edilmiş, Muhammed işe, 12 yaşlarına kadar pederi Molla Süleyman hizmetine tahsil ve terbiye görmüş ilhamı bir şairi maderrada bulunmakla beraber tehallusunu[11] “Fuzulî” etmiştir. Bağdat, Kerbela, Necef, Nizamiye, Kazimiye medreselerinde tahsili ulumî ailey ederek, sonra en mümtaz allameden Hille’de Şeyh Rahmetullah Efendi’nin icazeti İlmiyye ehzetmiştir[12].. Bilahare, zamanesinin mürşidi bulunan Mümin Dede ile bir müddet hemdem ve hem- meclisinde bulunmuşlardır. Fuzuli’nin Kardeşi Salman ise, seyit Abdulgafur Şami Namı ile kesabetle müşterek bulundukları halde, seyit abdulgafur, ekseriyetle Salman’a dil uzatmış, istihza kılıklı: “Salman” sizin biraderiniz Muhammed Fuzuli Rafızı ve Şii makulesinden herzegü bir şairdir. Bunula ne iftiharın ve kendisinden ne kıymet ve ne mahiyet bulunacaktır. Salman, şu misilli tanalara maruz kalınca, keyfiyeti Bağdat’tan Kerbela’ye bildiriyor. Fuzulî, Kaziyyeyi anladığı halde şimdi de divanında mastur olan şu gazeli Abdulgafur’a gönderiyor. Mezkûr gazelden iki beyti derç ediyoruz:
Hahi seyit, hahi ami, gam bulmaz bîedep, Fili mustehsen olan, müstevcibi gufran olur
Şairi mahlukun bir kimse, olsa Pak-dil “Ehli Beyt”in fırkasından sayılır “Salman” olur
Fuzulî’nin, yurdunda “Fazli” adında bir oğlu kalmış, oda babasının izini takip eden bir şair bulunuyordu. Fuzuli, bilahire[13], Kerbela’da çaresizlik vazifesiyle tamını iaşe etmekte bulunuyorken, meyusane ve müflisine hayatında çektiği meşakkat şu gazel ile ima ediyor:
Dost bî-pervâ felek bî-rahm devrân bî-sükûn
Derd çok hem-derd yok düşmen kavî tâli’ zebûn
Fuzulî, vefatından sonra Abdülmümin Dede’nin yanında defedilmesini şu beyitte ima ediyor
Ucaldın kabrim ey bî-derdler seng-i melâmetten
Ki ma’lum ola derd ehline kabrim ol alâmetten
Bütün bu rivayetler ve kayıtlardan anlaşılıyordu ki, Fuzulî Kerküklü olarak biliniyor ve gösteriliyordu. Bunun üzerine delaletlerini rica ettiğim dostlarla birlikte Kaledeki Zindan Sokağına gittik. İçinde kimsenin oturmadığı 43/73 numaralı evin kapısı kapalı idi. Anahtarı muhafaza eden adam kapıyı açtı. Sokak kapısından pek büyük olmayan bir avluya giriliyordu. Burada eskiden” Salamlık” odaları ve bir kuyu varmış, Buradan kemerli bir dehlize “Haram” kısmine geçiliyordu. Oradaki küçük avlunun sol tarafında, kiler[14] gibi kullanılacak bir bölümü de bulunan “dörlü- atebeli”[15] bir oda, bu odanın karşısında da şimdi yarı yarıya toprakla dolmuş iki küçük oda bulunuyordu. Söylediklerine göre Selamlık” kısmindeki beş veya altı odayla birlikte, Süleyman Mollanın oturduğu ev, 10-11 odalıymış. Zindan sokağına girildikten sonra 15-10 metre ileride “Fuzuli Camii” veya “Fakı Allav Camii” dedikleri küçük bir mescit vardır. Molla Süleyman’ın evi aynı sokakta, Cami ile aynı tarafta, aynı sağ tarafta ve 20-25 metre daha ötededir.
Köşe başında olan mescide, küçük bir demir kapıdan girilmektedir. Sağda Cami hocasının ikametine tahsis edilmiş bir oda, bunun karşısında, camlı methali[16] ile mescit vardır. Mescid’in kendine göre küçük bir iç kubbesi vardır. Mihraba dönülünce, sağ taraftaki duvarda ve duvarın altında iki şehidin yattığını anlatan iki “Mişkat” yani kandil, lamba koymaya mahsus iki oyuk vardır. Mescidin kapısının üstündeki kitabe yerinde, eski harflerle ve birinci mısraı eksik yazılan veya eksik kazılan; Mescidin” Muksadın” kelimelerinde imla hatası bulunan şu beyit yalıdır:
Şairi Merhum Fuzuli Mescidi
Hacı Mithat etti tamir, vere Allah maksadın
(1380)
Bu tarihe göre mescit 13 sene evvel tamir edilmiştir. Söylediklerine göre, Ömer Beyoğlu Hacı Mithat, Mescidin son tamirini yaptırmıştır. Bundan evvelki tamir vaktiyle İstanbul’dan geldiği söylenen…………………………………………… yaptırılmıştır. Cami İmamının ifadesine göre Mescit Fuzulî devrinden evvele aittir. Ve Fuzuli’nin babası işte bu mescitte imamlık ve hocalık yapmıştır.
İşte bu rivayetler üzerine, 13.05.1971 ‘de Kerkük Tapu dairesine müracaat ederek, topuklama usulü ihdas edildikten sonraki kayıtlarda Zindan sokağındaki 43/73 Numaralı evin sahipleri arasında “Karyağdı” ailesine mensup bir kimse olup olmadığının aranmasını rica ettik. Tapu mamuru muhterem Fatih Gedik Beyin lütufkâr yardımlarıyla araştırmaları bize ancak şu uç hanımın adı öğretmiş oldu: (ismi Bint Abdi=Abdin’in Kızı İsmi), (Amine Bint Abdülkadir=Abdülkadir Kızı Amine) ve Aişe Han bint Köprülü Selim- Köprülü Selim Kızı Aişe Han[17] bunlardan da 1Karyağdı ailesiyle münasebetleri tespit edilemedi. Öyle anlaşılıyor ki, rivayetlerdeki “Aişe Bağdatlı” evin bu son sahibi “Köprülü Selim Kızı Aişe Han” olmalıdır. Bir amatör sıfatıyla yaptığımız bu araştırma, ilim adamlarımıza fa ideli olabilirse bahtiyar olacağız.[18]
[1] Şemsettin Küzeci, Kerkük Gazetesi, 7 Ekim 2023
[2] Şevket Kutkan, “Kerkük’te Fuzuli’nin Baba evi ve Fuzuli’nin Mescidi” Kardaşlık dergisi, sayı; 5-6 yıl:13. Bağdat, Eylül-Ekim 1973, s,22-24
[3] Aydın İnsanlar
[4] Vakıflar Dairesi.
[5] Arapça bir kelime, ağır anlamına gelmektedir.
[6] Özet
[7] Fotokopiye
[8] Karyağdı Ailesi Türkmen Bayat aşiretlerinden biridir.
[9] Türkmen Aşireti. “Amirli” Tuzhurmatu yakınında Salahattin Vilayetine bağlı bir ilçedir.
[10] Yaklaşık
[11] Mahlasını
[12] Almıştır.
[13] Sonunda
[14] Depo, evde yiyecek ve içeceğin saklandığı oda.
[15] Misafir kabul edilen bu odanın kapısından girilince, ayak kabı çıkarılabilecek ve ikram sofrası hazırlığı yapılabilecek genişliğinde bir yerdir. Asıl odaya, yani oturulacak yere, sağda, solda bir metreye yakın yükseklikte alçal iki duvar arasından girilir. Bu alçak duvarlar, kenare koyulan sedirlere koltuk vazifesi de görür. Oralara kol konulabilir, yaslanabilir. Buna da “ Dör” denilmektedir.” Atebe” ise, malum “eşik” demektir.
[16] Girişli
[17]Aslında üç isim değil. Tapu memuru Arapça yazdığı için isimleri tekrara yazmıştır. Yani Arapça yazarak, okumakta bir karışıklık olmuştur diye düşünüyoruz. Çünkü tercüme edildiğinde ortada yalnız iki isim geçiyor; Amine Abdülkadir ve Aişe Han, Selim Köprülü kızı. (Ş. Küzeci).
[18] Bu yazı, Türk dili edebiyat dergisinde Sayı, 17, Mayıs 1973 tarihinde ilk kez yayınlanmıştır.