KERKÜK SORUNU VE TÜRKMENLER
Dr. Hicran Kazancı*
Kerkük’ün önemi, muazzam yeraltı kaynaklarının yanı sıra bu kaynakların dışarıya sevkiyatındaki stratejik konumundan kaynaklanıyor. Bu nedenle Kerkük, egemen güçlerin odak noktası haline geldi. Kentin çoğunluk Türkmen kimliğini azınlığa düşürmek için, Saddam döneminde Araplaştırma politikasına maruz kalan Kerkük, 2003 sonrasında da Kürtleştirme uygulamalarına tanıklık yaptı. Son dönemde ise, Kerkük’e yönelik tekrar Araplaştırma siyaseti belirgin bir şekilde görünmeye başlandı.
Saddam’ın devrilmesiyle Irak’ın idari ve güvenlik sistemini elinde tutan ABD, Kerkük’te patlak veren sorunları çözmek yerine sürekli öteledi. 2005 yılında referandumla onaylanan Irak Anayasası (ITC olarak hayır oyu kullandı), Kerkük’ün sorunlarına çözüm getirmedi. Dahası da Kerkük ile ilgili olan bentlerin müphem ve muğlak ifadeler içeriyor. Yani, Kerkük meselesi Kerkük’teki oluşumlar arasında bir sorun, Erbil ile Bağdat arasında bir sorun, Irak’a komşu olan ülkeler arasında bir sorun ve egemen güçler arasında bir sorun. Bu sorunun çözümü, ABD ve batılı ülkelerin başkentlerinde çözülecek bir sorundur. Nasıl mı? 1974 yılında gerçekleşen Cezayir Anlaşması, Irak’taki Kürtçülük harekatının bağımsızlığa kavuşması için yürütülen silahlı eylemleri noktalamıştır. Bu konudan çok rahatsız olan baba Barzani “haklı mücadelemizde bizleri yalnız bıraktınız, bize sırt çevirdiniz” diye dönemin ünlü ABD Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger’a söylemiştir. Kissinger, sizin davanız dağlarda bitmiştir, artık ABD ve batılı ülkelerin başkentinde başlayacaktır diye cevap vermiş. Bugün, Irak’ta Kürtlerin elde ettikleri kazanımların semeresinin kökü o günlerde batılı ülkelerde yaptıkları lobi çalışmalarına dayanıyor.
1995 yılından itibaren Türkmen siyasi hareketi ivme kazandı ve haklı davamızı, Türkiye başta olmak üzere batılı ülkelerin başkentinde anlatmaya başlandı. 2010-2019 yılları arasında da Harvard, George Washington, Oxford, Cambridge, batılı ülkelerde bulunan saygın araştırma merkezlerinin yanı sıra Hollanda ve Avrupa Birliği parlamentolarında Türkmen tezi savunuldu ve gündem yarattı. Ancak, Türkmen davasında süperiz bir şekilde siyasi kulvardan kültürel alana yönelen bir eksen değişikliği yapıldı. Bilgi, birikim, deneyim, yüksel tahsil ve yabancı dil bilenler pasifize edilirken, orta okul, meslek lisesi mezunu ve Kerkük’te liseyi tamamlayamadan Türkiye’de üniversite bitiren yüksek zekalılar iş başına getirildi. Bu durum, Türkmen tezinin batılı ülkelerde savunmak bir tarafa dursun, Türkmen siyasi harekâtında yapılan faaliyetleri yabancı dille tanıtan yayın organı yönetilemez hale geldi.
Türkmen toplumu, içine kapalı ve sonu gelmez tartışmalarla enerjisini heba eden bir toplum değil, dışa açılan, bilgiyi maksimum düzeyde kullanan ve üreten bir toplum konumuna yükselmesi lazım. Bunu yolu, elbette öncelikle kendi iç sorunlarımızı hafifletmekten, kendi ayaklarımızın üzerinde doğrulmaktan, kendi değişimimizi sağlamaktan geçiyor. Bizler olarak biliyoruz ki, asıl mesele sorunları üreten zihniyeti değiştirmek, sorun üreten sebepleri ortadan kaldırmaktır. Ancak, sorun üreten zihniyeti ve sebeplerin devam etmesini sağlayarak dış görünümde makyaj yapmak, Türkmen Milletine ve davasına yapılan en büyük kötülüktür.
* ITC YK ve İdari Heyet Üyesi