
Irak ve Suriye’deki Türkmenlerin tarihi,
Batı ve Avrupa tarih kitaplarında yanlış bir şekilde aktarılmaktadır
Ali BAYATLI – Bağdat
Halkların tarihini incelemek, sadece olayları kaydetmekten ibaret olmayıp, kimlik inşa etmek ve kültürel, medeniyet katkılarını vurgulamak anlamına gelir. Ancak tarih bazen kazananın veya egemenin bakış açısıyla yazılabilir, bu da bazı etnik veya kültürel grupların tarihinin görmezden gelinmesine veya silinmesine yol açar. Bu maruz kaldıkları görmezden gelme durumuna Türkmenler, özellikle Irak ve Suriye’de, önemli bir örnektir. Türkmenler, Orta Doğu’nun tarihsel gelişiminde önemli bir rol oynamış ancak bilinçli bir şekilde rollerinin silinmeye çalışıldığı, tarihsel miraslarının tahrif edildiği bir süreçten geçmişlerdir. Batılı tarihçiler ve yazarlar, özellikle yabancı işgaller ve sömürge dalgaları sonrasında bu süreçte önemli bir rol oynamıştır.
Türkmenler, Irak ve Suriye’nin en eski ve en önemli etnik gruplarındandır; varlıkları İslam öncesi döneme kadar gitmektedir. Her zaman bölgenin kültürel ve siyasi dokusunun bir parçası olmuş ve ekonomik ile siyasi istikrarın güçlendirilmesinde rol oynamışlardır. Kerkük ve Telafer gibi bölgeler, Irak’taki Türkmenlerin önemli merkezleri iken, Halep ve sınır bölgeleri de Suriye’deki Türkmenlerin buluşma noktalarındandır.
Türkmenler, bölgeyi yabancı işgallere karşı savunmakta büyük katkılar sağlamış, en önemlisi ise İslam kültürünün yayılmasına ve gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Ayrıca, doğu ve batı arasında bir köprü işlevi görmüşler, dilleri ve kültürleri, İslam mirası ile doğu Türkmen kültürünü birleştirmiştir. Ancak bu öne çıkan roller, onları İngiliz ve Fransız sömürgeci güçlerinin hedefi haline getirmiştir, çünkü bu güçler, Türkmenlerin varlıklarını zayıflatmak ve bölgede etkilerini azaltmak istemişlerdir.
- yüzyılın başlarında, İngilizler Irak’ı işgal etti, Fransızlar ise Suriye’yi işgal etti. Batılı tarihçiler ve yazarlar, sömürgeci politikalarla Irak’ın tarihini, işgalci güçlerin çıkarları doğrultusunda yeniden yazmışlardır. Türkmenler, politik veya kültürel olarak büyük bir etki yapmayan bir grup olarak resmedilmiş, diğer grupların rolleri ise işgalcilerin çıkarlarına hizmet edecek şekilde şişirilmiştir. Bu göz ardı etme ve küçümseme, tesadüfi değil, Türkmenlerin sömürgeci güçlerin genişleme politikalarına karşı bir engel teşkil etmelerinin bir sonucuydu.
Örneğin:
– Batılı araştırmalar, Türkmen şehri Kerkük’ü, Türkmen kimliği ve halkından tamamen arındırılmış bir şehir olarak tanıtmış, oysa Türkmenler, tarih boyunca şehrin çoğunluğunu oluşturmuşlardır.
– Türkmenler, bazen sadece göçmenler ya da dağınık gruplar olarak tanımlanmış, hatta bölgedeki yerli halktan biri olarak görülmeleri engellenmiştir. Bu anlatılar, özellikle Irak’ta hüküm süren Baas rejimi tarafından benimsenmiş ve bu, tarihsel gerçeklerle tamamen çelişmiştir.
– Bazı batılı yazarlar, Türkmenleri kültürel ya da politik olarak etkisiz bir azınlık olarak resmetmiş, bazen onları göçebe kabileler olarak tanıtmış ve medeni olmayan, kültürel gelişimden yoksun bir grup olarak betimlemişlerdir. Bu, Türkmenlerin dünyaya ve bölge halklarının zihnine karşı şekillendirilmiş yanlış bir imaj yaratmıştır.
– Öne çıkan bir diğer marjinalleştirme aracı, Türkmenlerin tarihi ve politik varlıklarını kanıtlayan belgelerin göz ardı edilmesiydi. Sömürgeci güçler, bölgedeki halkla ilgili büyük bir belge arşivi tutmuş, ancak Türkmenlerin işgal karşısındaki direnişi veya modern Irak devletinin inşasına katkıları hakkında herhangi bir atıfta bulunmamışlardır.
Marjinalleştirmenin sebepleri
Türkmenlerin tarihinin karartma veya yok etmenin en önemli sebeplerinden biri, onların sömürgeci projelere karşı gösterdiği dirençtir. Türkmenler, bölgedeki Batılı güçlerin genişleme projelerine karşı bir engel oluşturmuşlardır. Bu, Türkmenlerin topraklarına ve vatanlarına olan doğal bağlılıklarından ve Kerkük gibi doğal kaynaklar açısından zengin bölgelerdeki stratejik konumlarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, Türkmenler, yabancı egemenliğine karşı koyarak kendi bölgelerinin bağımsızlığını savunmuşlardır. Bu durum, onları batılı tarihçiler ve yazarlar tarafından, politik ve sosyal alandan dışlanmak istenen bir grup haline getirmiştir.
Bir diğer neden ise, sömürgeci güçlerin uyguladığı “böl ve yönet” stratejisinin etkisiyle, etnik ve mezhebi gerilimleri teşvik etmiş olmalarıdır. Irak ve Suriye’deki farklı gruplar arasında çatışmalar çıkararak, onları kontrol etmek istemişlerdir. Türkmenler, bu politikalardan en çok etkilenen gruplardan biri olmuş ve başka grupların sömürgeci güçlere daha yakın olmasına neden olmuştur.
Ekonomik çıkarlar da önemli bir faktördür; Türkmenlerin yaşadığı bölgeler, özellikle Kerkük, büyük petrol ve gaz rezervlerine sahiptir. Bu doğal kaynakların sömürülmesini meşrulaştırmak için Batılı güçler, Türkmenlerin bu bölgelerdeki önemini azaltmaya çalışmış ve onları ikinci planda bırakmışlardır.
Türkmenlerin Sadece İngilizler mi Marjinalleştirildi?
Irak Krallığı’nın 1921’de kurulmasıyla birlikte, modern devletin temelleri İngiliz manda yönetimi altında atıldı ve bu yönetim, ülkenin siyaseti, ekonomisi ve hatta kimliği üzerinde büyük bir etki yaptı. Bu dönemde, Irak’ın temel etnik gruplarından biri olan Türkmenlere yönelik belirgin bir marjinalleştirme politikası ortaya çıktı. Türkmenler, özellikle Kerkük gibi stratejik zengin kaynaklara sahip bölgelerde yaşamaları nedeniyle, İngiliz sömürgeci çıkarlarıyla doğrudan çatışma içindeydiler ve bu durum, onları işgalci güçlerin hegemonya kurma çabalarına karşı bir engel haline getirdi.
Irak Krallığı’nın uyguladığı politika, büyük ölçüde İngilizlerin vizyonunun bir yansımasıydı. Kraliyet hükümeti, Türkmenlerin siyasi temsili üzerinde kısıtlamalar getirerek, onların tarihsel ve demografik rollerini göz ardı etti. Devletin yüksek mevkileri, sömürgeci güçlerle işbirliği yapan elitlere verilerek, Türkmenler siyasi süreçlerin dışında bırakıldılar. Bu marjinalleştirme yalnızca politikada değil, Türkmen dilinin ve kültürünün bastırılmasıyla da devam etti. Türkmen dilinin eğitimde ve medyada kullanılmasına yönelik katı yasaklar getirildi, bu da onların kültürel kimliğini silmeye yönelik bir girişimdi.
Bu politikaların amacı, zengin doğal kaynaklara sahip bölgelerdeki denetimi elinde tutmaktı; Kerkük, Türkmenlerin ekonomik merkezi olup, sömürgecilerin ilgisini çeken başlıca bölgeydi. Bu kaynakları, yerel halkın karşıtlığı olmadan sömürmek için, İngilizler bölgedeki Türkmenleri tehdit unsuru olarak resmettiler ve onları ulusal istikrar için bir tehlike olarak sundular. Bu politikalar, Türkmen toplumu üzerinde büyük bir etki yarattı; toplumsal ve politik durumları kötüleşti, siyasi olarak etkisiz hale geldiler ve kültürel kimliklerini korumakta zorlandılar.
1932’de İngiliz manda yönetiminin sona erdiği ilan edilse de, sömürgeci güçlerin dikte ettiği politikalar, Subaylar hükümetinde de derin bir şekilde kök salmaya devam etti. Ardında gelen Irak hükümetleri, Türkmenlerin taleplerini ve katkılarını görmezden gelmeye devam etti, bu da Türkmenlerin kendi ülkelerinde yabancı hissi yaşamalarına neden oldu. Bu marjinalleştirici yaklaşım, Türkmenler üzerinde uzun vadeli etkiler bırakmış, toplumda umutsuzluk yaratmış ve haklarını talep etme yeteneklerini sınırlamıştır.
Irak Krallığı dönemi, sömürgeci güçlerin, bir ülkenin sosyal ve politik haritasını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden şekillendirme çabalarını gösteren bir örnekten başka bir şey değildir. Bu marjinalleştirme, tesadüfi bir durum değil, Irak’taki Türkmen nüfusunun etkisini sınırlamak amacıyla yapılan planlı bir politikanın sonucuydu. Tüm bu çabalar ve baskılara rağmen, Türkmenlerin tarihinin, Irak’ın inşasında oynadıkları büyük rolü tanıyan ve bu tarihi hak ettiği şekilde ortaya çıkaran bir bakış açısına ihtiyaç vardır.
Irak Krallığı’nın ardından iktidara gelen rejimler de Türkmenler üzerindeki marjinalleştirme ve dışlama politikalarını sürdürdü ve bu durum, özellikle Subaylar hükümeti ve kanlı Baasçı diktatörlük döneminde daha da kötüleşti. Bu rejimler, milliyetçilik ve eşitlik gibi sloganlarla ortaya çıkmış olsalar da, aslında Batı’nın sömürgeci politikalarını devam ettirerek, toplumsal bileşenler arasında adaletsizlik yaratmışlardır ve Türkmenler en büyük mağdurlar olmuştur. Sosyalist olan Subaylar hükümeti rejimi, sınıflar arasındaki farkları azaltmayı vaat ederken, Türkmenleri siyasi ve ekonomik alandan dışlamış, kültürel ve politik faaliyetlerini kısıtlamıştır, bu da onları toplumsal hayattan daha da izole etmiştir.
Baas rejimi, Türkmenlere karşı daha sert ve baskıcı bir politika izlemiştir. Sadece politik ve sosyal marjinalleşmeyle kalmayıp, Türkmenlere yönelik kitlesel katliamlar ve idamlar gerçekleştirilmiştir. Bu baskıcı politikalar, Türkmenlerin haklarını savunma veya Irak’ın inşasında hak ettikleri rolü talep etmeleri yönünde herhangi bir girişimi engellemeyi amaçlıyordu. Ayrıca, Türkmenlerin yaşadığı bölgelerde zorla göç ettirme ve mülklerine el koyma gibi uygulamalarla demografik yapıyı değiştirmeye yönelik girişimlerde bulunulmuştur, ayrıca binlerce yanlış tarihi bilgiler ve kitaplar sunmuşlar.
Bu politikalar, bir yandan Batı’nın sömürgeci yaklaşımının bir devamı niteliğindeyken, diğer yandan Türkmenlerin, bölgedeki siyasi ve ekonomik projelere karşı gösterdiği dirençle bağlantılı olarak onların etkilerini kırmayı amaçlayan sistematik bir çaba olmuştur. Türkmenlerin bu karanlık dönemi, maruz kaldıkları büyük zulmü net bir şekilde gözler önüne seriyor ve bu zulmü yaratmış olanlara karşı adaletin sağlanması ve bu tarihsel yanlışların düzeltilmesi adına ciddi bir duruş sergilenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Değerli Araştırmacı ve Tarihçilere Dileğimiz
Orta Doğu ve özellikle Irak’taki Türkmenlerin tarihi hakkında yazmayı düşünen Batılı ve yabancı araştırmacı ve tarihçilere bazı tavsiyeler sunmak isterim. Çünkü Türkmenler, bölgenin çeşitliliği ve karmaşıklığı içinde önemli bir rol oynamaktadır ve Türkmenlerin tarihini doğru şekilde yazmak, bu halkın tarihsel gerçeklerinin yansıtılması adına çok önemlidir. Türkmenler, aynı zamanda birçok ülkede önemli bir etnik grup olduklarından, tarihleri yeterince ilgi görmemiş ve araştırılmamıştır. Aşağıda, Türkmenlerin tarihini doğru ve objektif bir şekilde araştırıp yazmaya yardımcı olacak bazı tavsiyeler bulunmaktadır:
-Türkmenlerin Kültürel ve Dilsel Çeşitliliğine Odaklanmak
Araştırmacıların anlaması gereken önemli bir nokta, Orta Doğu’daki Türkmenlerin dilsel ve kültürel açıdan çeşitliliğe sahip olduklarıdır. Bazı Türkmenler farklı Türk lehçeleri konuşurken, bazıları Arapça, Kürtçe ve Farsça da konuşmaktadır. Bu toplumlar ortak bir Türk kökenine sahip olsalar da, aralarındaki kültürel çeşitlilik, onların sosyal ve kültürel yaşamlarını anlamak için ayrıntılı bir şekilde incelenmesini gerektirir.
-Yerel Kaynaklar ve Sözlü Tanıklıklara Başvurmak
Türkmenlerin tarihini araştırmak için güvenilir yerel tarihi kaynaklardan ve eski nesillerden alınan sözlü tanıklıklardan yararlanmak önemlidir. Irak’taki Türkmenlerin tarihi, Batılı veya geleneksel Arap kaynaklarında genellikle yeterince yer bulmamıştır. Bu nedenle araştırmacıların Türkmenlerin kabul ettiği yerel tarihi belgeler üzerinde araştırma yapmaları ve topluluktan bireylerle röportajlar yaparak olaylara dair doğrudan tanıklıklar toplamaları gerekmektedir.
-Farklı Hükümetlerle İlişkilerini Araştırmak
Irak’taki Türkmen toplumu, bölgedeki yabancı yönetimlerden modern rejimlere kadar bir dizi farklı hükümetle karmaşık sosyal ve politik ilişkiler yaşamıştır. Türkmenlerin bu hükümetlerle olan ilişkilerinin incelenmesi, toplumlarının nasıl şekillendiğini anlamak için temel bir noktadır. Araştırmacıların, Kerkük katliamları, monarşi dönemi, Baas rejimi ve Amerikan işgali sonrası dönemin siyasi durumları gibi önemli olaylara odaklanmaları gerekmektedir.
-Sosyal ve Ekonomik Tarih Konularına İlgi Göstermek
Sadece askeri ve siyasi tarih değil, Türkmen toplumunun sosyal ve ekonomik yönlerine de özel bir ilgi gösterilmelidir. Türkmen köylülerinin, tüccarlarının ve şehirlerdeki işçilerin yaşamları nasıl gelişti? Türkmenler arasındaki ailevi ve kabilevi ilişkiler nasıldı? Bu sorular, Türkmenlerin çevre topluluklarla olan etkileşimlerini anlamada önemli bir rol oynar.
-Çok Dilli Kaynakları Kullanmak
Türkmenler Irak’ın bir parçası olduğu için, çok sayıda kaynağı incelemek çok önemlidir. Araştırmacıların Türkçe, Arapça, Farsça ve Avrupa dillerindeki arşivlere göz atması gerekebilir, çünkü bu kaynaklarda, Arap veya Batı kitaplarında bulunmayan bilgiler yer alabilir. Bu nedenle, araştırmacıların derinlemesine ve doğru bilgi toplamak için araştırma becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir.
-Önyargılardan ve Yanlılıktan Kaçınmak
Araştırmacıların, Türkmenlerin tarihini incelerken önyargılardan ve politik yanlılıklardan kaçınmaları önemlidir. Bazen, siyasi veya etnik aidiyetler, tarihi yazma biçimlerini etkileyebilir. Bu nedenle araştırmacıların, ideolojilerden etkilenmeden bilgileri toplamaları ve analiz etmeleri, doğru ve objektif bir yaklaşım benimsemeleri gerekmektedir.
-Günümüz Türkmen Toplumu ile Etkileşimde Bulunmak
Türkmenlerin gerçek tarihini anlamak için, günümüz Türkmen toplumu ile etkileşimde bulunmak şarttır. Bu etkileşim, toplumun bireylerinden güncel sorunları ve kültürel, sosyal problemleri dinlemek için bir fırsat yaratır. Bu da tarihlerin yeniden değerlendirilmesine yardımcı olacak ve belki de gözden kaçan konulara odaklanılmasını sağlayacaktır.
-Karşılaştırmalı Çalışmalardan Yararlanmak
Araştırmacıların, benzer milliyetçi eğilimlere sahip olan Kürtler ve Araplar gibi diğer topluluklarla Türkmenlerin tarihini karşılaştırarak çalışmaları önerilir. Bu, ortak tarihsel koşulların bu topluluklar üzerinde nasıl bir etki yarattığını anlamaya yardımcı olacaktır.
-Alan Araştırmalarına Öncelik Vermek
Alan araştırmaları, Türkmenlerin tarihini araştırırken önemli bir unsurdur, özellikle Türkmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde, örneğin Kerkük, Musul, Diyala ve bazı Salahaddin ile Süleymaniye bölgelerinde. Araştırmacılar, bu bölgeleri ziyaret ederek, yerel halkla konuşarak ve yerel kütüphaneleri ile arşivleri gezerek değerli bilgiler toplayabilirler.
-Irak’taki Türkmenlerin Kültürel Rolünü Unutmamak
Araştırmacıların üzerinde durması gereken önemli bir diğer konu, Türkmenlerin Irak kültürüne katkılarıdır. Sanat, edebiyat, müzik ve geleneksel el sanatları gibi alanlarda Türkmenlerin önemli rolü olmuştur. Bu alanlar, geleneksel çalışmalarda genellikle göz ardı edilmiş veya marjinalleştirilmiş olabilir, ancak bunlar Türkmen kimliğinin ve bölgedeki kültürlerinin önemli bir parçasıdır.
Sonuç olarak, tarih yazımı büyük bir bilimsel ve insani sorumluluktur. Tarih yazmak sadece olayları anlatmak değil, geçmişi anlamak ve ondan ders alarak şimdiki zaman ve geleceğe ışık tutmaktır. Tarihçiler ve yazarlar, gelecekteki nesillere tarihi gerçeği aktarma sorumluluğunu taşırlar, bu da kişisel, psikolojik ve aidiyet temelli önyargılardan uzak, adalet ve anlayışa dayalı olmalıdır. Tarihin amacı, gelecekteki nesillere adaletin değerini öğretmek ve halklar arasında anlaşmazlıkların ve hak ihlallerinin sürmesini engellemektir. Tarihçiler, çalışmalarında, geçmişi doğru ve objektif bir şekilde yansıtarak geleceğin doğru bir şekilde inşa edilmesine yardımcı olurlar.
***