
Çuvaldızı Kendimize, İğneyi Başkasına!
Fevzi Türker
Türkmen toplumu; Irak Devleti’nin 1921’deki kuruluşundan bu yana uğradığı haksızlığa, ötekileştirmelere, Araplaştırma politikalarıyla katliamlara rağmen çıkmaz yolda yürümeyi tercih ederek, mücadelenin nasıl yapılacağını ve geleceğinin ne olacağını düşünmeden özgülüğünü bugün bile başkasının gerçekleştireceğini hayal etmektedir.
“Hak verilmez alınır” gerçeğinin mücadeleyle elde edildiğinin farkında olmayan, hayal aleminde yaşayan Türkmen toplumu, özgürlüğü dışardan beklerken; Irak’ın diğer bileşenlerinin, özellikle Kürt toplumunun onlarca yıl önce başlattığı milli mücadelenin meyvesi olan bağımsız devlet kurma aşamasına geldiğini görmekteyiz. Türkmen toplumu ise Irak’ın üçüncü unsuru olmasına rağmen; teşkilatsizlik, bölünmüşlük ve mezhep fitnesi yüzünden tek bir bakanlık elde edebilmek için dilenircesine çalmadık kapı bırakmamıştır.
Türkmen toplumu, kraliyet ve cumhuriyet dönemlerine denk gelen 1924, 1946, 1959 ve 1991’de korkunç katliamlar yaşadı. Ama ne yazık ki toplum olarak söz konusu katliamların hiçbirinde tek kurşun atıp kendini savunma yoluna gidememiştir. Toplumumuz, maruz kaldığı katliamlardan ders çıkaramadığı gibi katliamların niçin yapıldığını hala kavramış değil. Unutmamamız gereken önemli bir husus var; o da başta Kerkük olmak üzere Türkmen bölgelerinin, uğradığı nüfus istilasının temelinde, İngiltere’nin planladığı ve komünist Kürtlere uygulattırdığı 1959 Kerkük katliamı yatmaktadır.
Irak’ta, Suriye’de ve Mısır’da Türkmenlerin kurduğu devletlerin, 200 yıl Haçlılarla savaşarak Arapları yok olmaktan kurtardığını övünerek her münasebette dile getiriyoruz. Arapları koruyan kahraman ecdadımızın torunları olan biz Türkmenler, bugün kendimizi zulme ve haksızlığa karşı neden savunamıyoruz? Neden 1959 Kerkük katliamı ile 1991 Altunköprü soykırımını dünya kamuoyuna duyuramadık?
Eşsiz insan büyük düşünür Dr. Necdet Koçak ve arkadaşları Bağdat’ta Saddam rejimi tarafından 16 Ocak 1980’de idam edildiğinde tepki amaçlı neden Bağdat’ta belediyenin birkaç otobüsünü yakmadık? Dr. Necdet Koçak ve arkadaşlarını ipe götüren bazı hain Türkmenleri neden bugüne kadar cezalandıramadık?
Türkmen bölgelerindeki Araplaştırma politikaları ilk olarak 1936’da Diyala’da, Yasin El-Haşimi Başbakanlığı döneminde başlatılmış ve Türkmen ailelere Arap soy isimleri verildiği gibi birçok Türkmen belde isimleri değiştirilmiştir. Örneğin Kızlarbat, Sadiye, Karağan, Celevla, Şehreban ve Mikadaddiye oldu. Diyala ilinde uygulanan bu ırkçı eylemi, Kerkük’te Havice ilçesinin kurulması izlemiştir. Halkımız, Diyala’da olup bitenden habersiz olduğu gibi Havice olayında da sessiz kalmıştır. Tuzhurmatı ile Kifri ilçeleri 1976 yılında Kerkük’ten alınıp Tikrit ve Diyala’ya bağlandığında tepkisiz kaldık. Yine aynı yılda Kerkük’ün ismi “Tamim” olarak değiştirildiğinde toplum olarak yine tepkisiz ve sessiz kaldık.
Diyala ilinde en az 750.000 batık Türkmen yaşamaktadır. Bu can kardeşlerimizi kucaklayarak kazanacağımıza, konuştukları o güzel Türkçeleriyle yıllarca alay ederek Türkmen toplumunun gövdesinden kopmalarına neden olduk. Bu milli hatayı acilen düzeltme görevi İTC yetkililerinin başat görevleri olmalıdır. Bu konuda Türkmeneli Televizyonuna da büyük görevler düşmektedir. Baas rejimi dönemi 1068-2003, Türkmenlerin en karanlık ve kanlı dönemlerinden birisidir. Bu dönemde yüzlerce gencimiz sırf Türkmen oldukları için idam edildiler. Türkmen bölgelerine başta Kerkük olmak üzere yüzbinlerce Arap yerleştirildi. Uygulanan kimlik ve kültürel baskılar, tehcir, asimilasyon gibi ırkçı yöntemler 2003’e kadar devam etmiştir.
Kerkük pazarlığında Baas rejimi ile baba Barzani anlaşamayınca, Kerkük’te çoğunluğun Kürt değil Türkmen oluğunu kanıtlamak için ani bir kararla Türkmenlere 24 Ocak 1970’te kültürel haklar tanındı. Ancak tanınan haklar bir yıl sonra geri alındı. Türkmen toplumu Kerkük’te Irak’ın kuruluşundan bu yana ilk defa bir haksızlığa başkaldırarak okullarda boykot başlatmıştı. Boykotlara katılan yüzlerce öğrenci ve öğretmen tutuklanıp işkenceye tabi tutuldu. Kerkük Emniyet Müdürlüğünde yapılan işkencelerde öğretmen Hüseyin Demirci (Tembel Abbas) şehit edilmiştir.
2003’te Türkmenler hariç Iraklıların tümü özellikle de Kürtler ve Şii Araplar, kendilerini ABD’nin Irak’ı işgal etmesine hazırlanarak savaş sonrası dengeleri kendi lehlerine çevirebildiler. Türkiye Parlamentosunun 1 Mart 2003 -ABD ile birlikte Irak’a girme- tezkeresini reddetmesi, Irak Türkmen Cephesi’nin (İTC) güçsüzlüğü, ciddi politikalar üretememesi ve 2005 anayasasının hazırlanmasında Türkmenleri yeterince temsil edememesi, Türkmen toplumunun anayasal hakların dışında kalmasına sebep olduğu gibi onları, Irak’taki yeni siyasi düzende silik bıraktı.
2003 savaşından sonra Türkmen toplumu, durumunun iyileşeceğini beklerken, demografik açıdan daha kötü duruma düşmüştür. Çünkü yüzbinlerce Kürt’ün, Türkmen bölgelerine özellikle Kerkük’e planlı ve düzenli yerleştirilmesi, Türkmen toplumunu derinden etkilediği gibi önemli zorluluklarla karşı karşıya getirdi. Bu yüzden Türkmen bölgeleri ikinci kez işgal edilerek Türkmenler kendi topraklarında azınlık oldular. Türkmen toplumu 2003 öncesi, diğerleri gibi güçlü teşkilatlı silahlı güce sahip ve Türkiye Cumhuriyeti de ağırlığını koymuş olsaydı; ne Türkmen bölgeleri ikinci defa işgal edilirdi ne de Baas rejimi döneminde yerleştirilenler Türkmen bölgelerinde durabilirdi.
Irak’ın 2005 anayasası Kürt toplumuna aslan payı verdi. Türkmenlerin organize olmayışı ve dış desteksizliğe ek olarak siyasi temsilcisi, – güçsüz ve hazırlıksız- İTC, anayasa hazırlık komisyonunda Türkmenleri aktif temsil edemediği için, Türkmenler Irak’ın ne üçüncü unsuru olarak sayıldı ne de kayda değer anayasal haklar elde edebildiler. Üstelik 2005 Irak anayasasına 140. maddenin eklenmesiyle başta Kerkük, genelde Türkmen bölgeleri, tartışmalı bölgeler olarak adlandırılmıştır. Şu an geçersiz sayılan ve yeniden canlandırılmak istenen maddenin hedefi, söz konusu bölgeleri Kuzey Irak Kürt yönetimine bağlamaktır.
Irak Şam İslam Devleti’nin –İŞİD- 2014’te Musul’u ele geçirmesi, Türkmenler için güvenlik ve insani yönden son derece kötü sonuçlar doğurmuştur. Bir batı yapımı olan İŞİD, Türkmen bölgelerinde özellikle Telafer’de mezhep fitnesini derinleştirmiştir. İŞİD, en büyük Türkmen ilçesi olan Telafer’i yıkıp yakmıştır. Ayrıca binlerce insanı öldürdüğü gibi yüz binlercesi de göç etmek zorunda kalmıştır. Telafer’i terk edenlerin yüz bine yakını Türkiye’de göçmen olarak yaşamaktadır; bir o kadarının da -Türkiye makamları girişlerine onay vermeyince-, Irak’ın Necef ve Kerbela şehirlerine gitmek zorunda kaldıkları bilinmektedir.
Bu kardeşlerimizin, Necef ve Kerbela gibi şehirlerde eriyip dillerini, örf ve adetlerini kaybetmeden doğup büyüdükleri Telafer’e dönmelerini sağlamak, her Türkmen’in özellikle de Türkmen siyasi kuruluşlarının ilk görevi olmalıdır. Ancak çok önemli milli bir mesele olan bu dramın üzerinde yeterince ve ciddiyetle durmamamız; toplum olarak coğrafyasını tanımayan, birlik olmayı düşünemeyen, mezhebini Türklüğünün üzerinde gören ve geleceğinin ne kadar karanlık olduğunun farkında olmayan aymaz bir toplum haline geldiğimizi göstermektedir.
Türkmen toplumu, yüz yıldan beri zulüm, baskı, asimilasyon, katliamlar ve Araplaştırma yöntemlerine maruz kalmaktadır. Bu süre içerisinde kimliğini, kültürünü ve bölgelerindeki demografik ağırlığını, yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı korumakta zorlanmıştır. Yeni stratejik adımların atılması Türkmen toplumuna güç katabilir. Atılması gereken yeni stratejik adımlar şunlardır:
Her Türkmen, her şeyden önce Türkmen olduğunun bilincinde olmalı ve geleceğini küçük kişisel çıkarlara feda etmemelidir.
Hiçbir ülkede siyasi hedefi olmayan toplum yoktur. Türkmen toplumunun da milli bir siyasi hedefi olmalıdır. Toplum olarak kraldan fazla kralcı olarak yıllardır Irak’ın toprak birliğini savunduk. Ama kendi tarihi topraklarımızda azınlık durumuna düştük.
Bir önceki il seçiminde Kerkük’te yaklaşık 70 bin seçmenin oy kullandığı bilinmektedir. Seçmenlerin tümü sandığa gidip oyunu hedefi Türkmene hizmet olan adaylar için kullansaydı belki de il meclisinde bugün 4 üyemiz olabilirdi. Bu hatanın önümüzdeki seçimde de tekrarlanmaması için yoğun çabaların harcanması gerekiyor. Türkmeneli televizyonuna toplumu bilinçlendirme bu konuda büyük görevler düşmektedir.
ITC başta olmak üzere Türkmen siyasi partileri arasında her konuda güçlü bir seçim işbirliği yapılmalıdır. İşbirliğinin başarılı olması, Türkmen siyasi kuruluşların tabela partisi olmaktan kurtulmalarına bağlıdır.
Türkmenlerin Irak Parlamentosu ile yerel yönetimlerde güçlü temsil edilebilmesi için her alanda işbirliğine gidilmelidir.
Nüfusları 508 bin civarında ve bir o kadar da Türkiye’de yaşamakta olan Bulgaristan Türklerinin güçlü siyasi temsilcisi olan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) şu an Bulgaristan Parlamentosu’nda 47 ve Avrupa Parlamentosunda ise 3 milletvekilleri var. Türkmen siyasetçileri, kardeş Bulgaristan Türklerinin bu çok büyük başarılarını incelemeleri, Türkmen siyasetine yararlı olabilir.
Türkmeneli televizyonun izlediği yayın politikası değişmelidir. Televizyonun yayınları gece gündüz Türkmenlerin tarihine, coğrafyasına, geçmişlerine, tarımına, folkloruna, siyasetine Telafer’den Mendeli’ye kadar herkesin televizyonu olmalıdır.
Türkmen Türkmen ile evlenmeli. Türkmen nüfusu az olduğu için Türkmenlerle, Arapların yoğun evlilikleri, Türkmen toplumunun geleceğini uzun vadede olumsuz etkileyebilir. Türkmenler, özellikle Arapça konuşan toplumlara karıştıkça dilini unutabildiği gibi, örf adetinden ve kimliğinden de uzaklaşabilir. Bu olumsuz durum ancak farkındalıkla, eğitimle ve kültürel çalışmalarla önlenebilir. 14.06.2025