25. Yılında
Altunköprü Katliamı Şehitleri
(28 Mart 1991/28 Mat 2016)
Dr. Şemsettin Küzeci
İkinci Körfez Savaşı sonrası, asrın başından beri demokratik bir düzen özleyen Irak halkına, büyük güçlerin propagandası, güven vermesi etkili olmuştur. Bu baskıcı, soykırımcı idareye karşı ayaklanmalar olmuş ve her hareketin ardından da yine zararlı çıkan Türkler olmuştur. Güya ayaklanmayı bastıracak yönetim güçleri, olaylarla ilgisi olsun olmasın, çoğunluk kendi halindeki çoluk, çocuk, kadın ve yaşlı kimi yakalamışsa kurşuna dizmiş, yüzlerce insanı katletmiştir. Top, tank ve füzelerle her yere saldırmış, şehri harabeye çevirmişlerdir. Her olay, her bahane “Türk’ü buluyor” arkasız kabul ettikleri bu toprakların gerçek sahiplerini topraktan silmeye çalışıyorlar. “Suçumuz Türk olmaktı.”
Gecem gündüzüm acı
Vatan başımın tacı
Derdimin yok ilâcı
Tek suçum Türk olmaktır
Binlerce yıldır devlet kurmuş, çoğunluğu şehir ve kasaba hayatında silahı, ayaklanmayı düşünmeyen bu şerefli halkın bu şekilde silinip yok olacağı günü bekleyenlerin anlamadığı bir başka şey, Türk kültüründe var olan millet ve tarih şuuruyla her zaman bir çözüm üretebilir, çabasını derinleştirir. “Bazen ölümler dirilişin habercisidir.” Altunköprü’de katledilenler 300 milyon Türklüğün şehididir. Her Türk onları ve diğer acı çeken can veren milletinin bu mazlumlarını unutmayacak, onların mücadelesini gerçekleştirecek, ne kadar Saddam ve uşakları, “büyük güçlerin” görmezlikleri ve kural tanımayan “insanlık dışı kalabalıkların” hesabını görecektir.
Özgürlüğe katıldım
Zindanlara atıldım
Köle gibi satıldım
Tek suçum Türk olmaktır
Kerkük halkı böyle bir durumda çareyi kuzey bölgelerine Altunköprü, Erbil ve Süleymaniye’ye kaçmakta bulmuş ve arkalarında Irak ordusu, ceylanın peşindeki vahşi sırtlanlar örneği kovalıyor; askeri güçler ve destekçileri de hızlı bir şekilde kuzeye doğru ilerliyor; yolları üstünde–Kerkük ile Erbil şehirleri arasında– bulunan, şirin ve büyük bir Türk kasabası olan, Altunköprü’de, Tuzhurmatu’da yaptıklarından daha ileri gitmiş, yine yüzlerce masum Türk’ü; kadın–çocuk, yaşlı–genç, erkek, özürlü insanlar, hamile kadın demeden katletmişlerdir. Evler, ev araları, sokaklar ölüm çağırıyor, gerekçeleri: “Ayaklandınız.” Altunköprü Şehitler, gaziler şehri. Sığınılacak bir yaratan kalmış, bu vahşetin her tarafa yayılmasıyla birlikte, vahşetin kendilerini yakalayacağı korkusuna kapılan binler bu defa doğa şartlarını hiçe sayıp, aç, ayakkabısız, arabalı, yaya. Daha yukarılara kaçıyor, bir kısmı İran topraklarına geçmeğe çalışıyor, ortada değişik bir can pazarı yaşanıyor.
Bağladılar kolumu
Kaybettim sağ solumu
Beklemeyin yolumu
Tek suçum Türk olmaktır
Saddam ve ondan öncekiler döneminde yaşanan sistemin yarattığı katliamlarda Irak Kürtleri Türkmenlere sığınmış, onlar tarafından korunmuş, bu defa hepimizin ortak tarihi vatanı, mazi devleti Türkiye bu kaçanlara bağrını açıyor ve Hakkâri, Şırnak Vadisi kaçanlarla doluyordu. Yarım milyon çoğunluğu Kürt aşiret mensubu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve halkının yardım ve sevgisiyle canlarını kurtarıyor…
Bu gelişmeleri iyi kullanan ABD ve diğer güçler, stratejilerine uygun bir zemini kaçırmamış, güya, “Saddam’ın katliamından halkı kurtarmak adına”, BM’de bir karar aldırarak 36. Paralelin kuzeyini “Uçuşa yasak bölge” ilan etmiş. Daha sonra çeşitli kararlarla güvenli bölge ilan ettikleri Kuzeyde, değişik senaryoları gerçekleştirmek üzere devreye giren güçler, bazı aşiret reisleri ve maiyetine sağladıkları maddi ve siyasi haklar, yine biz Türkler için hiçte güvenli bir ortam olmadığını, değişik bir kuşatılmışlığı ortaya çıkarıyordu.
Millet için can verdim
Nice kahraman verdim
Şah damardan kan verdim
Tek suçum Türk olmaktır
Türkmenlerden Türkiye’ye sığınanların önemli bir kısmı dönmeyecektir. Bir kısmı dünyanın dört bir yanına, birçok ailenin her ferdi bir başka kıtaya, bir başka ülkeye dağılmak üzere. Çünkü Türkmenlerin büyük çoğunluğunun ailesi, ev barkı “güvenli bölge”’ ilan edilen 36. Paralelin altındaydı. Ne Altunköprü ne Kerkük, ne de Musul; manidar değil mi, Musul 36. Paralelin üzerinde olmasına karşın, güvenli bölge içerisine alınmamıştır. Bu güvenli bölge içerisine girmiştir. Bu bölgeler Saddam rejiminin eli altındadır. Kerkük ve daha güneyde yaşayan iki milyondan fazla Türk, Saddam’ın insafına terk edilmiş.
Darağaçtan asıldım
Kurban gibi kesildim
Köprü gibi basıldım
Tek suçum Türk olmaktır
Üç milyondan fazla Türkmen Türk’ü, bugün bile, bu gelişme karşısında bile görmeyen güçler, Türkleri yeni bir soykırıma devrederken, 1992–1993’ten itibaren Irak’ta Türk varlığını yok etmeye, eritmeye, göçe, mal ve mülklerine el koymaya devam eden Irak yönetimi, bir yandan da değişik bir katliamı yapan BM ve “süper güçler!” İşkencenin bir yolu da görmezlikten, duymazlıktan gelmektir. İki “kara vahşet “in arasında kalmış; binlerce yıllık şerefli bir mazinin, üstün insanlık şerefinin çocukları biz Türkler, Irak Türkleri dağıtılmaya, yanlarına ihtiyaçları olabilecek hiçbir şeyi almadan âdeta “Kırım sürgünleri gibi” dağıtılıyor, Türk’ü yok etme düşünceleri gerçekleşiyordu. Her gün aileler, ya güneye veya kuzeye sürülmektedirler. Bütün bu sürülmeler Türkmenlere ait ev, işyeri ve arazileri başka ailelere dağıtılması planına göre uygulanmaktadır.
Bugün Altunköprü Katliamının 25. Yılını yaşıyoruz. Irak’ta türkülük uğruna şehadet şerbetini içenler şimdiki hayatı kalanlara bahşetmişlerdir. Şehitlerimiz bizler için bu hayatı koyup, gelecek için milli varlığımızı yaşansın diye. Ancak ne yazık ki, bugün halimiz yine eskisinden daha perişan daha vahimdir. Şair Nazım Refik Koçak Başbuğ Kemal Paşaya ithaf ettiği “Yurdumun Derdi” şiirinde diyor ki;
Yurdumun Derdi
Kerkük avulum Türk Başbuğum Kemal Paşa
Ben seninle öğünürüm al-bayrağım bin yaşa
Al-bayrağım seni yurttan koparanlar savanlar
Yok, olsunlar yurdumuzdan bizi yer yer kovanlar
Sallandığın yüce damda gel gör nasıl yabana
Bir paçavra bağlamışlar yağıların yalancı
Bayrağıdır bu kirli bez tutsak olduk biz buna
Kurtulmakçın bağlamışız belimizi hep sana
Büyük Gazi kurtar bizi bu kahpelerin bezinden
Kerkük Türk’tür gel ayırma anasını kızından
Burada bir gözü yaşlı bağrı taşlı öksüz var
Gece gündüz ayrı düşen yurdu için kan ağlar
Gel gör nasıl bu güzel yurt yağıların elinde
Öten bülbül susmuş artık barsız kalan bağında
Türk çarığı değmeyeli dağlarımız çiçeksiz
Geziyoruz görünüşte iç yüzümüz yüreksiz
Birçoğumuz bu hasretten için için ezildi
“Türküm” diye can verdiği mezarına yazıldı
Başa gitmez böylelikle varlığımız son güne
Türk diyerek öleceğiz gider gibi düğüne
Ne olurdu yüce Tanrım kavuştursan bir daha
Yumdurmadan gözlerimi çok sevdiğim bayrağa
Dumlupınar kahramanı Türk yüzünü güldüren
İnönü’de Sakarya’da Yunanlıyı sindiren
Artık yetiş kurtar bizi Anadolu yiğiti
Al başına Kemâl’ini sür tamuya bu iti
Yer yer soyup Kerkük’ümü çevirdiler soğana
Kimsesiz yurt yağlı lokma şimdi boğan boğana
Geçmiş günler bu yurt içre hep biz idik efendi
Kürt ne imiş Arap kimdir anlamazdık bu fendi
Şimdi bizim buyruğumuz geçmez olmuş burada
Boynu bükük öksüz gibi dolaşırız arada
Çekemeyiz biz bu derdi içerimiz hep yandı
Artık yetiş ölüyoruz bıçak kemiğe dayandı