Yazar Eluca Atalı’nın Yeniden Doğuş Kitabı

KENDİNDEN DOĞANLAR 

(Eluca Atalı. Yeniden doğuş – Anka kuşu, çeviri Meral Bahar, Mosquito yayınları, 2022, 208 s.)

Bir alın yazısı vardır bir de kendi elinle yazdıkların. İradenle, kararlılığınla, isteğinle elde ettiklerin, kazandıkların. Ve bu ikinciler senin kaderini yeniden yazmana, değişmene, başka taraflara yönlenmene, kendin olmana yardım eder.

 Aslında bu düşüncelerim yaratıcılığına ve çizgisine yakından şahit olduğum, edebialeme kazandırdığı eserlerini 20’den fazla kitabını henüz mürekkebi kurumadan okuma şansım olan ve de bu kitapları büyük bir zevkle redakte ve mütalaa ettiğim yakın dostum ve ortağım, uzakta, İsveç’te yaşasa da kalbi her an vatan hasreti ile çarpan ve Azerbaycan uğruna yorulmadan, usanmadan mücadelede olan, bu konuda birçok röportaj veren ve kitaplar yazan Eluca Atalı’nın yeni bitirip yayımladığı romanı Anka Kuşu’nu okurken oluştu. Anka Kuşu hikayesini, Eluca’nın en sevdiğim Yeniden Doğuş eserinden tanıyordum ve çok sevmiştim.  Tekrar tekrar okusam da her defasında ayrı bir zevk alır ve farklı düşünceler yaratırdı bu eser bende. Ve ne güzel ki bu eserle ilgili benimle aynı düşüncede olanların sayısı her geçen gün artmaktaydı. Eserin, okurlarının yanı sıra Eluca’nın yaratıcılığını düzenli şekilde takip edenler, ona, bu konuyu genişleterek çocuk edebiyatı hazinesine önemli bir katkı sağlayabileceğini söylediler. Demek ki yazarın da kimseye söylemediği böyle bir düşüncesi varmış. Fikirler ve teklifler üst üste gelince Eluca gibi üretken ve edebiyat sevdalısı bir yazara başka ne lazım olabilirdi ki? Eseri genişletmek için bununla ilgili okumalar yapmak, kuşların etimolojisini ve karakteristik özelliklerini öğrenmek. Eluca ile internette sık sık görüştük, hem edebiyat, hem ülkemizdeki mevcut durum, suni olarak çıkarılan Karabağ çatışması ve durumdan çıkış yollarını bulma konusunda neler yapabileceğimizi konuştuk.  Bu konuşmalar sırasında Eluca, planlarından ve çalışmalarından büyük bir şevkle bahseder ben de bunlardan memnun olurdum. Bana, kuşlara ilgili aldığı kitapları göstererek ‘’Bak, bunların hepsini okumalıyım. Çünkü bunlardan öğreneceğim bilgiler bana romanımda gerek olacak. Roman, her anlamda kapsamlı ve bilgi açısından zengin olmalıdır.’’ Ve bilirdim kiEluca, bu kitapları büyük bir heyecanla okur, kendine lazım olan bilgileri edinirdi. Böylece, zengin okumaların ve uykusuz gecelerin ürünü olan Anka Kuşu romanı hazırdı. Bunun sevincini ilk benimle paylaştı tabii ki… Ve bu eseri düzenlerken karşımda mükemmel ve çok faydalı bir romanın olması beni mutlu etti. Hem arkadaşımın bu verimli çalışmasından, hem de çocuk edebiyatına bu güzel katkıdan dolayı mutluyum.

Yazımın başında da bahsettiğim gibi eser,  aslında genç neslin hayatta doğru yolu seçmesi, doğru yönde ilerlemesi, arzuladığı hedef için azmini ve iradesini denemesini amaçlar. Ve yazar bu fikrini okuyucuya aşılamak için çok meraklandırmaz, dolaylı yollar ve uzun uzadıya önermeler kullanmaz. Romanın başında işin özünü üç cümle ile aktarmaya çalışır: ‘’ Anka kuşunu göremiyorum diye bu hasretle yaşama. O senden uzakta değil, onu uzakta arama, o senin kendi içindedir. Eğer kendine güvenirsen, ona ulaşırsan, o olursun!’’

Bence çok ilginç ve başarılı bir başlangıçtır. Bu tür yaklaşım okuyucunun eline kement verip meraklarına doğru atmasına, sonra da onun ardından gitmesine teşvik eder. Ve bıkmadan, usanmadan ipi çeke çeke en sona ulaştırır. Bu merak ve istek de eseri soluksuz okuyup bitirmesine, kendisi için varacağı fikre daha kısa sürede ulaşmasına mecbur bırakır. Daha da ilginç olanı yazarın, eserin fikrine ve özüne dokunmadan, genç neslin gözleri önüne kuşlar aleminin büyük ve geniş dünyasını açmasıdır. Bu zenginlikte, bu güzellikte yorulmak, yarıda bırakmak olmuyor. Eserdeki bilgilerin çok yönlülüğü değerli okuyucuya yeni bilgiler verir, dünya görüşünü zenginleştirir. Okuyoruz: ‘’ Anka kuşu, kendi yolunu kendisi belirleyen ve sonucunu yaratandır! Sinek kuşları diğer canlılardan çok farklıdır. Öncelikle onların karakterlerinde acelecilik yoktur. Bıkıp, yorulana kadar çalışmamış olan evlatlarının yuvadan dışarı adım atmasına izin vermezler. Yavrularının, yuvadan düşmemeleri için de çok dikkatlidirler. Üst elbisesini henüz giymemiş yani ait olduğu kuş türünün ve neslinin asıl rengini almamış, tüylerinin tamamı çıkmamış olan evladına, sabırlı anne yemini gagasında, suyunu boğazında yuvasına taşır, uçuş eğitimini gözlemler. Bu küçük kuşların nesilden nesle aktarılan bir de geleneği vardır, yavruları dünyaya geldiğinde onlara isim koymazlar. Ta ki onlar kendilerine özgü bir özellik belli ettiği vakte kadar.’’

Eserin bu kısmında kadim Dede Korkut’tan tanış olduğumuz bir geleneğe rastlarız. Dünyaya gelen evlada isim koymama meselesi. Herkes ismini becerisi ve kendine has özellikleri ile kazanmalıdır. Küçük sinek kuşlarında da böyle bir gelenek varmış ve anne kuş da yavrusunu bu erdemlere göre büyütürmüş.Başarı’nın bıkmadan, pes etmeden yolun sonuna kadar gidip ulaşması ve böylece kendini ispatlaması eserin ana temasını oluşturuyor. Küçücük, cılız bir kuşun hava şartlarına ve kuşlar alemine meydan okuyan devlerin – toy, şahin, kartal, leylek, turna, kuğu, kızıl kuş, baykuş, flamingo-  nazarında amacına doğru inançla uçması ve amacına ulaşması eserin düşünce çizgisindeki başarısıdır. Böylelikle, küçük sinek kuşu kendini ölümsüz Anka kuşu gibi kanıtlayıp etrafındaki kuşlara da mesajını verir, bedeninin büyüklüğü, devliği önemli değil, esas olan ruhun sağlam olması ve gücüne olan inancını yitirmemendir.

Eserde dikkat çeken ve merak uyandıran fikirlerden birisi de kendini kanıtlamak, tekrarlardan kaçınarak kendine yeni bir yol çizmektir. Dikkat edelim: ‘’ …yürümekten yorulunca uçuş eğitimlerini yeniden devam ettirirdi. Lakin kısa zaman sonra bu da ona yorucu geldi, yeni hiçbir şey öğrenmiyordu, her şey tekrar ediyordu. Yere indi, ayaklarının üzerinde ne kadar durduğunun farkında değildi. Eğer dünyada bir kez yaşayacaksam neden yeni bir şey öğrenmeden ömrümü tekrarlarla boşa geçireyim ki?’’ Bu da küçük sinek kuşunun küçücük yavrusunun,Başarı’nınkanaatidir. Ve hiç kimse sonunda galip gelmesine şaşırmaz. Bu tür bir düşüncenin sahibi, küçücük bedenine rağmen büyük ve hatta ulaşılmaz arzularla yaşayan ve onları gerçekleştiren kuşçağız. Hayat dersi, yaşam mücadelesi bu olsa gerek.

Eluca Atalı, edebiyatımıza felsefi-minyatür türünü getiren yazardır. Eserlerinin dili kısmen karmaşık ve fikirleri ağırdır. Ama bu romanında onun bambaşka bir yönüyle karşılaşıyoruz. İçten bir dil, kısa diyaloglar, doğru telaffuz ve eğlenceli konuşmalar. Bu da eserin rahat ve hızlı okunmasına, anlaşılmasına ve zevkine katkı sağlayan etkenlerdir.

‘’Onlara şimdi kim ‘’Dur!’’ diyebilirdi? 

Onlar kendi istekleriyle yola çıkmadılar mı? 

Kim onlara ikinci bir yol çizebilir, yol gösterebilirdi? 

Fikirlerine güvenip, karar verip, gelecekleri için hükmü kendileri vermemiş miydi? 

Bu yetişkin, sert kanatlılara kim sahip çıkabilirdi? 

Onlar özlerine, sözlerine hakim oldukları için kendilerine de sahiplerdi. 

Bu yolda kimse onlara büyüklük edip sahip çıkamazdı! 

Yola sahip olmak isteyenin, hükmü kendi içinde doğmalıdır!’’ 

Yazar, eser boyunca okuyucuya bu mesajı verir: Yol, insanın kendi içinde başlamadır. İnsan, kendi yolunu kendisi çizmeli, kendi yolunda gitmelidir. Bunun için de ruhunun, kalbinin sesini dinlemeli, onların emirleri ile hareket etmelidir. Tıpkı Başarı gibi.

 Ve eser, Başarı’nın başarısı ile sonuçlanır. Başarı, bütün kuşlara örnek olabilir.

‘’Ağır sınavlardan geçip buraya ulaşanlar, önceki hayatlarından vazgeçip yeniden doğarlar. Üstelik ikinci hayatlarında onları kimse doğurmaz, onlar kendi kendilerini yaratırlar. Kendi kendinin yaratıcısı olanlar ölmezler… 

Yeniden doğmuş olan Başarı’yı, o günden sonra bir daha hiç kimse ‘’küçük’’ diye çağırmadı. Herkes ona Anka kuşu dedi ve o zamandan beri o kuş yaşıyor.’’

Bence küçücük Sinek kuşu konusunda, büyük iradesi, azmi hakkında yazılmış bu değerli ve geniş kapsamlı roman, ortaokullarda ekstra okutmak şeklinde istifade edilecek ve genç neslin doğru yola yönlendirilmesinde büyük önem arz edecektir.

 Emekli Gazeteci 

Antiqə Qonaq