UNUTMA SEN TÜRK KADINISIN!
Dr. Derya AKDEMİR*
Günümüzde dünyanın önde gelen insan hakları ve kadın hakları savunucuları olan ülkeleri, düşünürleri, felsefecileri, sanatçıları daha yeni yeni kadın haklarıyla ilgili konuşmaya başlamışken bizim atalarımız dünya var olduğundan bu yana kadına büyük değer vererek onu yaratılmışların en üstünü ve kutsalı olarak kabul etmişlerdir. Türklerin destanlarına bakıldığında, bütün güçlü liderlerin yanındaki kadınların, ışıktan İlahi varlıklar olarak sembolize edildikleri görülmektedir. Türk mitolojisinde yer alan dişi kurt Asena Gök Türkler tarafından birlik ve beraberliğin, adanmışlığın, sadakatin, koruyuculuğun, cesurluğun ve savaşçılığın sembolü olarak seçilmiştir. Eski Türklerde kadın koruyucu, toparlayıcı, birleştirici olarak görülürdü. Kaan eşlerinde KHATUN denirdi. Şimdiki hatun, kadın anlamındadır. Hatun dan günümüze adımız kadın olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Türk obasında bir kız çocuğu doğduğunda, eğlenceler yapılırdı oysa. Kız çocuğu olmayan aileler ise, o bölgenin bilge kişisine gidiler, kızları olması için dua istenirdi…
Türk obasına en yakın komşu ülke Çin’de kız çocuklarına isim bile verilmez, sadece rakamla çağrılırdı. Hindistan’da ise, kız çocukları kendi başlarına karar verme yetisi olmadığı için, babaları söz sahibiydi. Baba yoksa ağabey himayesinde olurlardı. Arap yarımadasında kız çocuklarını toprağa gömen bile vardı. İngiltere’de kadınlar mal gibi alınıp satılabiliyordu. Kadın “pis” bir varlık olduğu için Hristiyanların kutsal kitabı olarak kabul edilen İncil’e dokunmaları yasaktı. Slavlarda ise; kocası ölmüş kadınların yaşam hakkı yoktu, kocalarıyla birlikte gömülürlerdi. Kadını gömen, onu şeytan olarak gören, kıt akıllı olduğunu düşünüp kadına söz hakkı bile tanımayan toplumlardan farklı olarak biz Türklerde yaratılışın ana öğesi olarak kadın kabul görmüş, bizler onun kutsallığını her daim tescil ederek tüm hakları kadına tanımışızdır. Er hatun kimliğine dünyanın başka bir yerinde rastlayamazsınız, at binen, kılıç kuşanan, ok atmasını bilen Er Hatun, diğer bir deyişle Hatun kişi toplumun diğer fertleriyle beraber devlet yönetmiş, yasalar düzenlemiş, her zaman Hakanla birlikte her yerde, omuz omuza savaşarak savaşlar kazanmış, tarih kitaplarına ismini defaten altın harflerle yazdırmıştır.
Tarihin ve Türklüğün en derin sayfalarında kadına verilen öneme baktığımızda; Cengiz han, ülkesindeki bütün yöneticilerini toplanmaları için buyruk verir. Toplantıya katılan herkes sırasıyla kendini tanıtır, geleneklere göre soldan başlanırdı. Herkes bittiğinde artık sıra Cengiz Han’a gelmiştir sıra. Ben hanlar hanı Cengiz han der ve sağ tarafına döner ve işte bu da benim Han’ım. der eşi Börte için. Hanım kelimesi de buradan türemiştir. Kadim Türk kültüründe kadın erkeğin tamamlayıcısıdır. İşte bu yüzden hiçbir şey kadınsız yapılmazdı. Hakanın kararı, hatun onay vermese asla geçerli olmazdı. Orkun kitabelerinde de Hakan ve Khatunun buyruğu. diye başlar. Dünyada Türk kadınları hemcinsleriyle karşılaştırıldığında da tarihin önemli bir noktasında yer aldıkları açıkça görülmektedir. Türk kadınının nelere kadir olduğunu ve gerektiğinde nasıl asil davranarak topluma nasıl yön verdiği sayısız örnek hatun kişilerle aşikardır.
Türk kadınının yaratılışından bu yana yaşadıkları, hayat biçimi, kişiliği, ailedeki yeri ve er kişiyle paylaştıkları bizim zaten yaşam biçimimiz oldu hep, onları görerek, duyarak, hissederek, doya doya yaşayarak ta bu günlere kadar getirdik kimliğimizi, kişiliğimizi, kadına duyduğumuz saygıyı, onu korumaya gerek görmedik, onun kişilik olarak tam olgun olduğuna kanaat getirdik, Hakanlarımızın danıştığı bilgeliğini üstün tuttuk. Evet, nerde bir Türk yaşadıysa
ve hala yaşıyorsa ve gelecekte de yaşayacaksa bu olgular hiç değişmedi, değişemezdi de çünkü Türk olan kişi töreyi bilir, onun kutsallığının farkındadır ve törenin bozulması halinde nelerin yaşanacağından adı gibi emindir. Öyle ki, kimlikler hep Hatun kişinin karar vermesiyle, mücadele etmesiyle geleceğe taşınmıştır ve ilelebet bunun böyle olacağından, Tören’in yaşayacağından, özgürlükle, bağımsızlıkla varlığını sürdüreceğinden Türk hep emindi, bugün de bu eminliği sürmekte, başının üstünde Gök Kubbe, ayağının altında Toprak Ana var oldukça o hep Töresine, Hakanının buyruklarına saygı duyarak gelecek nesillere taşımaya yemin edecek, onu taşımak için asker olmayı kendisine şeref bilecektir.
Destanlara bakıldığında, bütün güçlü liderlerin yanındaki Kadınlar, ışıktan İlahi varlıklar olarak sembolize edilirler.
Eski Türklerde kadın koruyucu, toparlayıcı, birleştirici olarak görülürdü. Kaan eşlerinde KHATUN denirdi. Şimdiki hatun, kadın anlamındadır. Hatun dan günümüze adımız kadın olarak kullanılmaya başlanılmıştır.
Türk obasında bir kız çocuğu doğduğunda, eğlenceler yapılırdı oysa. Kız çocuğu olmayan aileler ise, o bölgenin bilge kişisine giderler, kızları olması için dua istenirdi…
Türk obasına en yakın komşu ülke Çin’de kız çocuklarına isim bile verilmez, sadece rakamla çağrılırdı. Hindistan’da ise, kız çocukları kendi başlarına karar verme yetisi olmadığı için, babaları söz sahibiydi. Baba yoksa ağabey himayesinde olurlardı. Arap yarımadasında kız çocuklarını toprağa gömen bile vardı. İngiltere’de kadınlar mal gibi alınıp satılabiliyordu. Kadın “pis” bir varlık olduğu için İncil’e dokunmaları yasaktı. Slavlarda ise; kocası ölmüş kadınların yaşam hakkı yoktu, kocalarıyla birlikte gömülürlerdi.
13. yüzyılda Türk beldelerini dolaşan İtalyan gezgin Marco Polo ya göre ise tüm dünyanın, en temiz en ahlaklı kadınları, Türk kadınlarıdır diye not düşecekti seyahat namesine.
Orta çağın en büyük gezginlerinden biri olan İbn-i Battuta ise şöyle diyecekti. Burada öyle tuhaf bir şeye şahit oldum, o da Türklerin kadınlarına verdikleri değer. diyecekti. Kadına bakış ne zaman değişti. Kadın ne zaman ikinci sıraya düştü….
Kadın bu kadar kutsal, toplumun en önemli unsuruyken, bize ne oldu? …Kadınlarımızı evlere kapatıp, işi çocuk doğurmak ve mutfaktan ibaret hale getirdik. Saçı uzun aklı kısa olduk. Elimizin hamuruyla oturmalıydık yerimizde. Kadın aklı işte ne bilirdik ki?… Ana vatandı, Anadolu’ydu, Ana gibi yardı, Ana kucağı da deniyordu halk arasında. Ana kadındı ama unutulmuştu kadın.
Arap yarımadasına doğru, yaklaştıkça, kadının da adı silinmeye başlandı. Türkler Müslümanlığı seçtiklerinde, Arap örf ve adetlerindeki uygulamaları İslamiyet dini ile karıştırdı. işte tamda orada biz kadınlar da tıpkı Arap kültüründe olduğu gibi yok sayıldık. Ahmed Yesevi ne güzel anlatmıştı oysa “Irkım kaderim, dinim seçimimdir” diye. Biz kültür ile dinin farklı şeyler olduğunu unuttuk. Erkeklerimizle aynı sırada yürürken dört adım geriye düştük. Türk kadını asırlar süren ihmalin sonucu olarak toplumsal hayatın dışında bırakılmıştır. Siyasi haklar şöyle dursun, sosyal ve hukuksal haklardan da mahrum kalmışlardır. Kadınların da güvenli ve onurlu bir yaşam hakkı var. Toplumun ahlak seviyesini düşürüp, toplumun yapı taşı olan aileyi bozmak için kadınlar üzerinden yapılan her türlü kirli eylemi reddedip, hakkını aramalı, Türk toplumu olarak kadına hak ettiği kutsallığı ona geri vermeliyiz. Biz Türk kadınları olarak; dilimizi, kültürümüzü unutursak başka birileri oluruz. Sen Türk Kadınısın! Sakın ha başka türlü olma! Turan’ın güzel asil kızları ve kadınları özünü, töreni unutup başka milletlerin kültürleri ve yaşantılarına özenti duymamalısın. Hatunları soysuzlaşan ulusun dik durması, dik kalması mümkün değildir. Sizler köklü bir millet olan yüce Türk milletinin asil kadınlarısınız. Tarihin karanlıkları arasında yıldız gibi parlayan, cesaretiyle tanınan, Alp Er Tunga’nın torunu ve ilk kadın hükümdar olan demir yürekli asil kan TOMRİS Hatun’a benzemeye çalışmalısın. Tomris’in torunları, Yüce Türk budunu; bu kutlu yolda, çağ açıp çağ kapatan atalarına, layık olmalısın. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu olan ve kadınlara toplumda hakkettikleri değeri vererek Türklerde kadının kutsallığını gösteren Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün belirttiği gibi “Ey kahraman Türk Kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın.” Çünkü sen dünyada emsali görülmemiş bir asalet ve zarafetin vücut bulduğu TÜRK KADINISIN!