Toprağı Uğruna Kendini Yakan Türkmen Kızı Zehra
Dr. Şemsettin Küzeci
Türkmenlerin yerlerinden yurtlarından edilerek başka yerlere “sürgün edilmeleri”, kendi evlerine, köy ve kasabalarına başka ailelerin, başka unsurların yerleştirilmesi takdir edilir ki ne kadar üzüntü verici bir durumdur; bu durumu yaşayanların düştüğü mağduriyettir. Bu insanlık dışı davranışlara, sürgünlere uğrayanlarda bir köyümüz de Tisin’dir. Tisin halkı evlerinden atılarak, zorla Kerkük’ün dışına doğru bir yere yerleştirildiğinde, o köy halkından dört çocuğu bulunan Bektaş Ali Feyzullah ta ailesi ile “Bir Haziran semti” nde ikamet etmeye zorlanır. Yetmiyor, yürekli tehdit altında olan Bektaş, 14 Ekim 1995 tarihinde Kerkük Emniyet Müdürlüğü’ne götürülerek ve eline bir kâğıt tutuşturulur.
Yeniden kovulma, sürgün. Ailece 24 saat içerisinde Kerkük’ü terk etmeleri, yoksa. Ertesi gün kapıya dayanan emniyet güçlerini karşılayan evin kızı Zehra, hiçbir şekilde yeni bir sürgünü kabul etmeyeceklerini haykıracaktır. Neticesi ölümler de olsa, feryadı gelecek nesillere, tüm Türkmen halkadır:
Ey ahali, ben Kerkük’ün kızıyım. Bu şehirden asla göç etmeyeceğim. Bu zulüm politikasını protesto etmek, Türkmenlere bağımsızlık yolunu açmak ve Türkmen sözcüğünü yükseltmek uğruna, şimdi kendimi yakacağım. Kerkük bize kalacaktır. Katillere ve zalimlere bir son verilsin. Bu sözlerin ardından Zehra gaz bidonunu üzerine boşaltarak, kibriti çaktı ve herkesin gözleri önünden bir alev yumağına döndü.
Ölümün utandığı, çaresizliği de aşan insanlık dramlarından bir sahne daha oynanmış, bu ölüm kalım oyununa aynı dilden, aynı kandan insanlar, yani Türkmenler ağlamış, Zehralarını unutmamış, doğan kızların adını Zehra koymuşlar.
Türk’e, Türkmen’e ölüsüne ağlama da yasaktır. Herkesi dehşete düşüren bu olaydan sonra, kızın ailesine taziye için ancak üç gün karışılmamış, üçüncü gün baba Bektaş evine dönerken, evin kapısında bekleyen emniyet güçlerini son bir uyarıda daha bulunmuş, -Bunun arkası yeniden sürgün, tutuklama, belki de… Gerçekten de o günün ardından yani19 Ekim 1995 tarihinde Bektaş Ali, tüm fertleriyle bir kamyona bindirilmiş ve Erbil’e gönderilmiştir.
Irak Türklerinin günümüze kadar çilesi devam etmekte ve daha bitmemiştir. İnsan haklarının ve can güveliğinin olmadığı Irak’ta daha nice acılı günlerin Türkleri beklediğini söylemek, artık bir kehanet değildir.
Körfez krizinin Irak Türklerine getirdiği bir değişiklik de birleşik güçleri, güvenlik bölgesi adı altında Irak’ın kuzeyinde 36.paralelin üstünde kalan bölgedeki Türklerin durumudur.36.paralelin üstünde kalan güvenlik bölgesinin geleceği belirsizlik içinde olduğundan dolayı, bu bölgede yaşayan Türkler de huzursuz ve tedirgindir. 36. paralel altında, yani Saddam yönetiminin insafına terk edilmiş bölgede yaşayan Türkler de can ve mal güvenliğinin olmadığı bir ortamda varlıklarını devam ettirmeğe çalışıyor. Kendi topraklarını, istemeyerek terk eden bu insanların dramı, Irak’ta insan haklarına saygının, demokrasinin, huzur ve istikrarın sağlanacağı güne kadar süreceğe benziyor.