Tatar edebiyatı çok eski asırlara uzanan bir gelişme sürecine sahiptir. Tatar Türkleri de bütün başka Türk boyları gibi kendilerine ait olan söz sanatının başlangıcı olarak Runik yazı ile kaydedilen eserleri sayarlar. Tatar yazılı edebiyatının ilk devri olarak, yarattığı üstün medeniyeti ile dünya çapında ün kazanan İdil Boyu Bulgar Devleti’nin hüküm sürdüğü devir kabul edilir. Bu dönem Tatar edebiyatının, Tatar şiirinin en ünlü temsilcisi kuşkusuz Kul Ali’dir. XIII. Yüzyılın ortaları ile XV. Yüzyılın ortaları, Tatar edebiyatı tarihinde Altın Ordu Devri Tatar edebiyatı olarak nitelenir. Bu dönem Tatar edebiyatı Doğu ve bütün başka Türk boyları edebiyatı ile el ele gelişti.
Kazan Hanlığı döneminde eserler veren birçok şairin adı ise günümüze ulaşmamış durumda olup, bugün bu devir Tatar şiirini biz daha çok Kazan Hanlığını yöneten Han Muhammet Emin, Han türbesinin bekçisi ve elçi Muhammedyar, Seyit şair ve hem imam hem şair Kul Şerif isimleri ile anıyoruz.
Kazan Hanlığı yıkıldıktan sonra toplum hayatında gözlemlenen durgunluk çok uzun sürer ve kendini yeniden toparlamaya başlayan Tatar şiirinde, XVIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren toplumun gelişmesini dünyevî temelde belirleyen eğitim modeli ve akılı öne çıkarma eğilimi belirler. XVIII.-XIX. yüzyılların en ünlü şairleri A.Kargalıy, Ş.Zeki, A.Kandalıy, Akmolla vb. olup, bunlar Orenburg, Sterlibaş, Troitsk gibi şehirlerde ve Orta Asya’da yaşayıp eserler vermişlerdir. Onlar günümüzde de birçok Türk boyunun ortak şairi sayılırlar. Örneğin, Akmolla hem Tatar, hem Başkurt, hem Kazak boyları tarafından millî şair olarak kabul edilmiştir. Aynı durum XX. Yüzyıl başı Tatar şiiri için de geçerlidir. Ş.Babiç ve Mecit Gafuri gibi şairler hem Tatar hem Başkurt edebiyatının gurur kaynağıdır. Şunu da söylemek gerekir, XX. Yüzyıl başında Tatar edebiyatı artık yalnız Doğu’ya değil, Batı’ya da yönelmeye başlar. Ayrıca, bu dönem Tatar edebiyatı ve şiiri doğrudan doğruya ‘Ceditçilik’ hareketine bağlı fikrî-estetik gelenekleri geliştirip, Avrupa’nın eriştiği medeniyeti de örnek alarak devam etti. Tatar edebiyatını yeni temeller üzerinde geliştirmede matbu kitabın rolü gayet büyüktü. Bu dönemde Tatar Türkleri neredeyse bütün Türk dünyasını aydınlatmış, medreseler açmış, dergi ve gazeteler yayınlamış ve edebiyatta birçok Türk boyuna rehberlik rolünü üstlenmiştir.
- yüzyıl başında Tatar şiiri zirveye ulaşır ve tarihinin en parlak dönemini, altın çağını yaşar. Aruz ile yazmaya çalışan Tatar şairleri yaratıcılıklarında halk şiiri örnekleri de verirler. Bu dönem Tatar edebiyatında hem romantizm, hem realizm, hem halkçılık arayışlarının en güzel örneklerini görebiliriz. Tabiî ki, bu dönemin en gözde, en parlak ismi, kısacık hayatında halkına fedakârca hizmet eden şair Abdullah Tukay oldu. Fakat bu dönemde anılması gereken çok özel yaratıcılığa sahip olan Derdmend, Sagit Remiyev, Ş.Babiç, M.Gafuri gibi birçok başka şair de vardır. En önemlisi, bu dönemde yaşayan Tatar şairleri Doğu ve Türk dünyası edebiyatını orijinal kaynaklarından okudu ve kendileri de değişik Türk lehçelerinde –örneğin, Osmanlı Türkçesi ile- şiirler yazmayı başardılar.
1917 yılı devriminden sonra Sovyet ideolojisine bağlı olarak gelişen Tatar edebiyatı birçok eksiklere rağmen XXI. yüzyıla zengin bir miras bıraktı. Fakat bu süreçte Tatar şairlerinin Doğu ve Türk dünyası ile iletişimden mahrum kalması sonucunda, Tatar şairlerinin kardeş Türk boyları edebiyatı ve temsilcileri ile iletişimden mahrum kaldılar. Oysa başka Türk boyları kendi şairlerini Tatarların meşhur şairi Abdullah Tukay ve Taktaşları örnek alarak yetiştirmeye devam ettiler. - yüzyılın 20’li-30’lu yıllarında Stalin döneminde F.Kerim, H.Tufan gibi bazı Tatar edipleri komünizm ideolojisine eklemlendi. II. Dünya savaşında yaşanan kayıplar da Tatar edebiyatını, Tatar şiirini olumsuz etkiledi. Fakat şunu da belirtmek gerekir ki, bu savaş sırasında kahraman şairler de ortaya çıktı. 1941-1945 yıllarında en zor şartlarda yıldızı parlayan Musa Celil buna en güzel örnektir.
Asırlardır Doğu ve Batı edebiyatının en güzel kazançlarını örnek alarak gelişen Tatar şiiri, geçen yüzyılın 1960’lı yıllarında S.Hakim, İ.Yuziyev, A.Bayan, Ş.Galiyev, S.Süleymanova, R. Ahmetcanov, R.Minnillin, E.Şerifullina, R.Feyzullin, R.Gataş, G.Rehim, R.Haris gibi felsefi ve lirik şiir ustalarının eserleri ile yeniden zirveye çıktı. II. Dünya Savaşı sonrası yetimliğin hüznü ile babasız büyüyen ve şiirlerinde genelde hiç görmedikleri babalarına özlem çekerek artık barış ve huzur içinde yaşama dileği bildiren bu kuşaktan sonra; 1970’li,1980’li yıllarda F.Yarullin, Zülfet, M.Aglemov, L.Şakircan, İ.Möeminova, K.Bulatova, A.Halim, G.Rahim, Nizami, daha sonra R.Zaydulla, H.Eyüp, Ş.Cihangirova, N.Gambar, F.Tarhanova, L.Zülkerney, Z.Mansurov, G.Murat, R.Rahman kuşağı geldi. Bu dönem şiirinde genelde her zaman geçerli olan ortak konular işlendi; köy doğası, insan gönlünün güzelliği, ahlâkî değerler, hayat ve ölüm üzerine düşünce ve endişeler, aşk, arkadaşlık. Bu dönemde milletine sadık kalıp gönlü ile güneşi arayarak yola çıkan R.Ahmetcanov, insanların en ince duygularını halk edebiyatı kazançları temelinde yansıtan İ.Yüziyev, Zülfet, M.Aglam gibi şairleri ile Tatar halkı her zaman gurur duydu. Felsefî şiirleri ile tanınan R.Feyzullin, aşk konusunda Doğu klasik şairlerini ustaları olarak kabul eden, gazel ve rubailerinde aşkın bin bir yüzünü vasfeden, Mecnun gibi aşk için yaratılan şair R.Gataş. Ayrıca, Tatar şiirinde çocuklar için yazan şairler de çoktur ve toplumun geleceğini düşünerek ortaya çıkan şiirin bu dalı hiçbir zaman önemini kaybetmemiştir. Tukay, Celil, Aliş gibi çocuklar için eserler veren şairlerin izinden 1960’lı yıllarda Ş.Galiyev, B.Rahmet, R.Minnullin, A.Feyzi, daha sonraki dönemlerde G.Gıylman, R.Korban gibi şairler bu alanda eserler verdiler. Onlardan R.Minnullin, Andersen ödülüne lâyık görüldü. H.Tufan, M.Nugman, İ.Yuziyev, G.Zeynaşeva, S.Süleymanova, R.Minnullin, R.Feyzullin, R.Veliyev, F.Safin, Ş.Ci¬hangirova, M.Galiyev gibi şairlerin ise birçok şiiri sadece şiir olarak yaşamakla kalmadı, besteciler tarafından sahneye de taşınarak Tatar halkının gönlünde ikinci kez hayat kazandı.
Fakat Sovyet döneminde Tatar şiirinde siyasî sebeplerden dolayı konular daraldı, şiir halka daha yakın ve anlaşılır olsun diye basitleştirildi. Millîlik gizlendi, şairler duygularını âdeta Ezop dili ile yazmaya başladılar. Klasik şiir ölçüleri yerine şairler serbest nazımı tercih ettiler. Doğu ve Türk dünyası edebiyatı ve medeniyeti ile olan bağlantılar zayıfladı, neredeyse yok oldu. Bu sebepten dolayı Doğu ve Türk halklarının yarattığı eserler yüzyıllardır süregelen geleneğe göre orijinalden okunmak yerine artık Rusça çevrileri aracılığı ile takip edilebildi. N.Hikmet gibi ünlü Türk şairinin şiirlerini dahi Tatar şairleri Rusçaya çevrilmiş hâli ile tanıdılar. Sovyet döneminde de A.İshaki, N.Arslan gibi birkaç Tatar şairi Doğu edebiyatı klasiklerini Tatar Türkçesine orijinalden çevirmeyi başardılar.
Sovyet döneminde Tatar şairleri şiire Rus şiiri aracılığı ile Avrupa şiirini ve onun özelliklerini taşıdılar. Parti ideolojisine bağlılık sebebiyle, Sovyet dönemi Tatar edebiyatı konu bakımından iyice Rus edebiyatına benzeşti, hem nazım hem nesir artık Rus edebiyatı etkisi altında kaldı. İdeolojik baskı hüküm sürdü. Böylece Tatar şiiri Doğu ve Türk dünyasından tamamen koptu ve ne yazık ki ozanlık, âşıklık (çiçenlik) gibi en eski dönemlerden beri süregelen geleneklerini yetirdi diyebiliriz.
Daha sonra 1990’lı yıllarda yaşlı, usta şairler kendi duygu ve düşünceleri ile dikkati çekmeye devam ederken, artık genç kuşak şairler de onlar ile beraber şiirde kendi yerlerini bulmaya çaba gösterdiler ve bugün onların yazdıkları şiirlere baktığımızda bunu başardılar diyebiliriz: İ.İksanova, M.Mirza, R.Sulti, Süleyman, M.Zakir, R.Aymet, C.Ahtyamova, Tançulpan, Ç.Zarif, R.Camal vb.
1990’lı yıllardan bugüne şairler, çağdaş insanın ruhsal dünyasını tasvir ederek evrensel endişe ve umutlara bağlandılar. Ülke, halk ve ana dilinin kaderini, dine dönüş, hayat ve ölümle ilgili felsefî düşünceler, ülkede olup biten kargaşalarla ilgili endişe, bazen ümitsizlik, ama yine de gelecekle ilgili umut gibi duyguları yansıtmaya çalıştılar. Yeni devir Tatar şiirinde tasvir ve fikir birliği, şiirde his ve akılın bütünlüğü, halk edebiyatı ve Doğu klasik şiir geleneklerinin canlanması söz konusu oldu.
Özellikle birçok Tatar şiirinde Tataristan’ın bağımsızlığı ümidi de görebiliriz (A.Halim, Zülfet, M.Aglam, R.Aymet vb). Şiir, bu dönemde millî ruhu, dili ve beraberliği korumakta çok önemli bir rol üstlendi, siyasetle yakından alâkalı olmak yoluna girdi. Tatarların bir millet olarak kalmasına öncülük, rehberlik etti. Tatar şiirinde şairin kaderi ile milletin kaderinin el ele geliştiğini bir kez daha kanıtlamış oldu.
Artık bu dönemde Türkiye, Doğu ve Türk dünyası ile ilişkiler yeniden canlanmaya ve kuvvetlenmeye başlar, birçok Tatar şairi bu yıllarda en ünlü Doğu ve Türk dünyası edebiyatı klasikleri ve çağdaş şairlerin eserlerini Tatar Türkçesine çevirir. Uluslararası Şiir Şölenleri 1990’lı yıllardan günümüze kadar Türk boylarının en gözde şairlerini bir araya getirip, kendi halkının edebiyatını tanıtmalarında ve başka halkların edebiyatını tanımada önemli rol oynamaya başladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin bu tür etkinliklerde öncülük etmesi ve bütün Türk dünyasına kucak açarak kol kanat germesi özellikle takdire lâyıktır.
2000’li yıllarda Tatar debiyatı ve şiirini yeni ve ilginç konu ve tasvirlerle zenginleştiren kabiliyetli kalem ustaları yetişti: Luiza Yansuar, L.Şeih, Rifat Salah, Ruzal Muhammetşin, Liliya Gıybadullina, Yıldız Minnullina, Elvira Hadiyeva, Fanil Gilaji vb. İlginç olanı önceki dönemlerden farklı olarak bunların birçoğu kadın şairlerdir. Belki de kadınların doğalarında anaçlık barındırdıkları ve her zaman daha yaratıcı, hayata daha sıkı sarılıp daha duygusal olduklarından kaynaklıdır bu durum?
Tatar şiirinin en önde gelen başka bir özelliği daha var: Tatar hayat tarzı hep köy ve köy hayatı ile bağlı idi. Son yirmi yıl içinde köylerin küçülmesi hatta birçoğunun yok olması ve köyden şehre göç, şairleri olumsuz bir şekilde etkiledi. Halk giderek ana dilini, aslını yitirmeye ve helak olmaya başladı. Şiire şehir kültürü ve dili sızdı. Ama diğer taraftan bu durum, Tatar şiirini şehir âhengi, şehir bezekleri ile zenginleştirdi.
2000’li yıllarda yine toplumun durumu, yeni hayatın anlamı ve değerleri ile ilgili derin felsefî düşünceler Tatar şiirine yeni bir boyut kazandırdı. M.Mirza’nın şiir dünyasında güçlü yankı yaratan ve Tatar Türkçesi, Türkçe, Rusça ve İngilizce olarak yayınlanan “Âdemoğlu” adlı güldestesi buna en güzel örnektir. Diğer taraftan, XX.Yüzyıl Tatar şairleri şiiri aynı zamanda millî ve ilâhi âhenklerle de zenginleştirdiler.
Tatar şiiri günümüzde sadece şiir olarak değil, sahneye taşınıp, opera ve bale olarak da yaşamayı sürdürmekte. Örneğin, R.Haris, R.Muhammetşin gibi şairler opera ve bale için librettolar hazırladılar. Bu da Tatar şiirine yeni bir veche kazandırdı.
Globalleşen dünya Tatar şairlerini de olumsuz etkiledi. Çünkü şair global olamıyor. Şair, bir birey olarak yaşar ve kendi dünyasını korumak ve bu dünyada sanatını ortaya koyar. Tatarların coğrafî konumları gereği, Rus ve Avrupa hayat tarzı ve edebiyatından, başka Türk boylarına nazaran daha çabuk etkilenmesi, özünden uzak düşmelerine, halkçılığı, geleneksel şiir ölçülerini ve âhengini kaybetmelerine yol açan faktörlerin en önde gelenlerindendir.
- Yüzyıl sonu XXI. Yüzyıl başı Tatar şiirinin en önemli özelliği, toplumun beklentilerini karşılayacak millî ruha sahip, bütün zorluklara göğüs geren çağdaş bir kahraman arayışıdır. Bu kahramanın halkın içinden olması da çok önemli. Fakat olumlu bir kahraman bulmak her zaman kolay olmuyor. Belki de bu yüzden birçok şair şiirlerinde ünlü şahıslara seslenmekte, onları şiirin merkezine koymaktadır.
Günümüz Tatar şiirinde, hüzünlü ve hayat dolu olarak iki yol alan, romantizme dayanan, insanın iç duygularına yönelen lirik eserler de yazılmakta. Hüzünlü romantizm, hayatın acımasız ve adaletsiz olmasına yanan, dünyanın ve insanların değişimine inanmayan romantik kahramanı; hayat dolu romantizm ise hayattan zevk almayı metheden ve aşka, geleceğe umutla bakan neşeli kahramanı koyar ortaya.
Günümüz genç şairlerin şiirerinde bir başka yenilik, sadece onlara özgü bir fikir yürütme çabasıdır. Doğaya, hayata olan sevgi, köyün güzelliği ve sadece şehre özgü bir asalet… Bu şairlerin hayalleri ile hep yüksekte, âdeta gökteler ve genelde aşk ve halkın kaderi, geçmişi ve bugünü ile alâkalı şiirler yazmaktalar. Şiirlerinde ayrıca gönül sızısı, samimiyet, dürüstlük var. Ana temaları aşk olmakta. Şair Lenar Şeyih’in de dediği gibi: “Genelde şiirlerin adı yok… Sanki şair, duygularını belli bir kalıba koymak istemiyor. Onların bağımsız, özgür kalmasını istiyor….”
Çağdaş Tatar şiirinin bir özelliği daha var: Şairler doğaya çok yakın, doğa ile kendilerini bir bütün olarak görürler. Onların şiirleri gök, bulut, yıldız, güneş, ay, yel, rüzgâr, yağmur, tan, gece gibi kelimelerden dokunmuş. Bütün bu kelimeler çok renkli, çok hareketli, değişik şekil ve halette verilmekte. Bunun nedeni bir taraftan şairlerin köy hayatı ile yakından alâkalı olması, diğer taraftan ise globalleşen dünyada şairin birey olarak kalma çabası ile insanlardan ve toplumdan uzaklaşarak, kendi iç dünyalarına kapanmaları, yalnızlığı tercih etmeleri ddiyebiliriz.
Çağdaş şiirin temalarından biri de,Tatarların şanlı tarihinin içeriği oluşturmasıdır . Şairler sadece bugünün sorunları ile yaşamıyor, onlar geleceğe geçmişi anarak, onunla gurur duyarak bakmakta. Bu yüzden şiirlerde sık sık “Eski Bulgar”, “Saçları ağarmış İdil”, “Akidil”, “Yar Çallı”, “İjav” gibi Tatarların geçmişte ve bugün de yaşadıkları yer adları geçmekte. Ayrıca, Tatar mitolojisi (Sak Suk, Şüreli vb.), Tatar halk edebiyatına göndermeler, İslam dini ile ilgili motifler, Hıristiyan dininde olan Kereşin Tatarlarının şiirlerinde Hıristiyan dinî motifleri, genel olarak romantik şiiri biçimlendiren İspanyol motifler ile de karşılaşmaktayız. Bir başka eğilimde, bazı şairlerin eğitim almak için gittikleri ya da artık yaşadıkları değişik coğrafyalar da Tatar şiirine ayrı bir renk kattı. Böylelikle şiirde Arap ve Türk motifleri yer aldı. (Ç.Zarif, R.Salah, E.Hadiyeva vb.). Bu yolla Tatar şiiri yeni tasvirler ve kıyaslamalarla zenginleştirildi. Fakat bütün bu güzelliklerin şiiri olumsuz etkileyen bir hususu da söylemek gerekir: Şiir daha çok didaktik, bilgi verme niteliğinde kaldı, estetik arayışlar zayıfladı. Yeni kuşak şairlerde bir başka olumsuzluk da şiirlerinde dünya ve Türk medeniyeti ile ilgili bilgi eksikliği hissedilmekte. Günümüz Tatar şairlerinin ana dillerini, dünya edebiyatını iyi bilmeleri ve sahip oldukları bilgilenmeyi gelişmiş bir şiir dili ile yansıtmaları gerekmektedir.
Fakat bütün bu eksiklerin yanında sevindirici ve umut verici bir şey var: Tatar şiirine gelen yeni nesil şairler, özüne yabancılaştırma siyasetine rağmen ana diline sadık kalmakta, onu bütün incelikleri ile yaşatmaya çalışmaktadırlar. En önemlisi ise, Tatar şiiri asırlarca devam eden geleneğe sadık kalarak günümüzde de kafiye kullanarak şiirler yazmaya devam etmektedirler.
(Hazırlayanlar: Çulpan ZARİF, Robert MİNNULLİN, Redif GATAŞ)