Neden İslami Radikalizm?
Prof. Dr. Celalettin Yavuz
Tüm dünya radikalleşmenin endişesi içerisindedir. Daha yenilerde Manchester’de çoğu çocuk 22 insan katledildi, 60’tan fazla yaralı var. IŞİD terör örgütünün üstlendiği saldırının canlı bombası, Libya asıllı 21 yaşlarında bir genç! Bu olaydan iki gün sonra Mısır’da bir başka “İslamiyeti” kullananlar 29 insanı katlettiler. Bunu Bağdat’taki 2 olay ve Afganistan’ın başkenti Kabil’deki iğrenç saldırı izledi. 80 kişinin katili, 360 kişiyi yaralayanlar ne yazık ki İslami ritüelleri kullanan teröristler. Neden radikalleşme, neden özellikle “İslami” radikalizm?
Aslında radikalleşmenin tanımı üzerinde dünya çapında bir uzlaşma mevcut değildir. Radikalleşme İslam milletleri içerisinde olabildiği gibi, diğer dinler içerisinde de olabilmektedir. Sünniler içerisinde olabildiği gibi, Şiiler içerisinde olabilmektedir. O halde radikalleşmenin aslında bir sonuç olduğu söylenebilir. Yani radikalleşme sonucu terör artıyorsa, önce radikalleşmenin sebepleri ortaya çıkarılmalı ve giderilmelidir.
Radikalleşme sebebiyle Orta Doğu’da neredeyse hiçbir ülke güven içerisinde değildir. Hatta küresel bağlamda da aynı endişelerin olduğu görülebilmektedir.
Türkiye’de özellikle İslami rütüelli terör örgütleri üzerinde çalışan ve “İlahiyat” konusunda uzmanlaşmış akademisyenler, aslında bu radikal terör örgütlerinin de diğer terör örgütlerinden farksız bir şekilde, “kendisini ifade edecek bir ideolojiye dayandıklarını” ileri sürmektedirler.
Özellikle İslami radikalleşmenin Orta Doğu’ya has bir yapı olduğundan hareketle, Orta Doğu’da ideolojik kökenli radikalleşmenin varlığına dikkat çekilmektedir.
Burada dikkat çeken önemli bir nokta; terör örgütlerinin pek çoğu dini, ideolojilerinin bir arka planı, bir gerekçesi gibi gösterirken, bazılarının ise neden dini kullanmadığıdır.
Orta Doğu’da son yıllarda hâkim olan en temel terör ideolojisini el-Kaide oluşturmaktadır. Daha sonra IŞİD vb türevleri devam etti. O halde el-Kaide’yi anlayamadan “İslami radikal” örgütleriyle mücadelede başarı beklemek hayaldir.
Orta Doğu’da evvelce ve uzun bir süre Şii odaklı terör örgütleri hüküm sürerken, ilk kez el-Kaide ile birlikte Sünni odaklı bir terör örgütü ortaya çıktı. Orta Doğu’da İhvan hareketi (Müslüman Kardeşler) her ne kadar bazı ülkelerce terör örgütü gibi gösterilse de, onlardan daha farklı ve daha tehlikeli olan “Cihadi Selefilik” mevcuttur. Bu terimi ilk kez Ürdün’de yaşayan, el-Kaide ideologlarından Muhammed el-Makdusi kullanmıştır.
Cihadi Selefilik’te; karşıdakileri düşman olarak daha farklı bir algılama mevcuttur. Yani kâfir, müşrik vb şekilde. Düşmanla masaya oturup anlaşma yapmak mümkündür. Ama kâfir, müşrik vb ile oturup anlaşma yapılmaz!
El-Kaide’nin itikadi ideolojisi hangi vasıtalarla yayılmakta, hangi ideologlar tarafından beslenmekte, hangi örgütler tarafından kollanmaktadır, bunlar önemlidir. Çünkü şu an için en tehlikeli “İslami” radikal örgüt olan IŞİD’i yenmek mümkündür ama benzeri örgütler Orta Doğu’dan çıkmaya devam edecektir.
Bu şekilde türevleriyle devam edecek radikal örgütlerle mücadelede mutlak gerekli olsa da, sadece askeri önlemlerle kati başarı sağlamak da mümkün değildir. Müridleştirme şeklinde eleman devşiren, internet gibi gelişmiş teknolojileri alabildiğine iyi kullanabilen aşırılarla mücadelede artık tek devletin, hatta bölge ülkelerinin bile mücadelesi yeterli değildir. Mutlaka küresel bağlamda bir mücadele esastır. 24-25 Mayıs 2017 tarihli NATO ve 26 Mayıs tarihli G-7 zirvesinde bu yönde bir karar alınmış olmasını umuyoruz.
Yani ABD’nin tüm dünyayı dinleyen-izleyen NSA’nın radikal örgütlerle ilgili istihbaratı “güvenilir” her ülkeyle paylaşması lazım. İnternet ortamında izleme yapan Alman istihbarat örgütü BND’nin, İngiltere’nin MI6’nın, Rus FSB’nin aynı ortak zeminde bir araya gelerek, istihbarat paylaşımını yapması şart oldu.
Son Söz: Radikalleşmenin bir “sonuç” olduğundan hareketle, “Arap Baharı, BOP vb” suni planlarla milletlerde buhran yaratan, devletleri söndüren yanlışlardan da dönülmelidir.