Musul, Kerkük, Erbil; KAYBOLAN TOPRAKLAR!

Musul, Kerkük, Erbil; KAYBOLAN TOPRAKLAR!

Cüneyt Şaşmaz

Geçmiş yıllarda, ABD’nin Irak toprakları üzerinde kurmaya çalıştığı hakimiyet tesisi hakkında 2002 yılında yazdığımız “Musul, Kerkük, Erbil”Misaki Milli hududu çizgisindeki düşüncelerimizi Lozan Konfransı‘na taşıyarak Türk Milleti’ne anımsatmaya çalışmıştık.

İşte o makalemiz içindeki çizgimiz:

“ABD, yeni bir saldırı planı ile Irak Devlet Başkanı’nı devirmeyi düşlüyor.

Yapılan yayınlar, ABD’nin yakın bir yıl içinde IRAK’ı eriteceğini ilan ediyor.

ABD’nin IRAK’a saldırı ve SADDAM’ı yok etme konusu, Türkiye Cumhuriyeti için yakından ilgilenilecek bir konu…

ABD, geçen yüzyıl içinde hazırladığı ve IRAK’ı düşürdüğü tuzak sonucu“KÖRFEZ saldırısı”nı yaptı, güç gösterisinden öte, sonuçta Irak ile bir görüşme ve diretme ile iş bitti sayıldı.

Arkadan, ABD’de ikiz kulelere yapılan suikast saldırısı ile de, daha önceki planlardan olan “Afganistan topraklarına girme” işlemi oluşturuldu.

Körfez saldırısı ile petrol boru (Irak-İskenderun) hattı, dahası, ayrıcaIrak ile ticari yolların da kapatılması sonucu oluşan zararın, ABD’nin Türkiye’ye vaad ettiği tazminat olarak yerine getirilmedi, bunun da yurdumuzda sosyal yapıyı olumsuz yönde etkilediği görüldü.

Türkiye toprakları üstünde PKK terörüne ve 36’ncı paralelin üzerindeki sözde KÜRT Devleti’nin faaliyetlerine ABD’nin hoşgörülü kalması ile de, işin daha ciddi boyutlara götürüldüğü anlaşıldı.

Böylece, PKK terörünün Türkiye için bir endişe kaynağı oluşu, devletimizde siyasi ve ekonomik bozukluk, ABD’nin sözünde durmayışı, ayrıca Körfez eyleminin de PKK terörünü gölgelemesiyle yurdumuzdaki bozuk siyasi düzen ve ekonomik kriz oluşuverdi.

Geçmişi hatırlarsak, Musul eyaleti, Misaki Milli hududumuz içinde görülmektedir.

O günlerde yapılan özel bir araştırma ile İngiliz devletinin işi titizlikle izlemesi, eldeki kanıtlar doğrultusunda Türkiye kendi hukukundan vazgeçmedikçe, feragat etmedikçe, Musul Eyalet toprakları Misaki Milli hududumuz içinde sayılacağı görüşüne karşın Musul topraklarının bize dönme yolu çizildiğini gözlemleriz.

Bu toprakların, İstiklal Savaşı sonunda ısrarımıza rağmen İngilizlerin çeşitli oyunlarıyla, bazı şartlar çerçevesinde Irak’ın bir parçası sayılmasını ve 25 yıl İngilizlerin hakimiyetine verilmesini önleyemedik.

Bu suretle İngilizler, Musul-Kerkük petrollerinin işletmeciliğini elde etti.

Yanlışlar 25 yılın sonunda da devam etti..

1952 yılında İngilizlerin hakkı sona ermesi ile bu topraklar, Cumhuriyet hükümetlerinin işi takipsiz bırakması sonucu, yeni hak arayan sözde milletler ortaya çıkmasıyla tamamen kaybedilmiş oldu.

Oysa, Büyük ATATÜRK Nutuk’unda; Musul vilayetinin Türkiye Devleti’nin Milli Hudutları dahilinde olduğunu, bu yerleri anavatandan kimsenin koparamayacağını, şu ve bu devlete armağan edilemeyeceğini söylediği, halen belleklerimizdedir.

Hal böyle iken, Hatay vilayeti 1938’lerde anayurt topraklarına katılmış; 1952 yılında İngilizlerin mandası bitiminde, Musul Vilayeti’ni Anayurt topraklarına katmakta acizlik gösteren devlet yöneticilerimizi, Türk Milleti’nin asla af etmeyeceğini özgür bir düşünce içinde söylemeliyiz.

ABD’nin Irak’ı vurma planını fırsat bilip, 1924 yılındaki titiz ve kurnazca yaptıkları planlarını İngilizlere tekrarlatmamalıyız.

Zira bu kez ABD, Irak’ı vurma planı öncesi devletimizi masaya davet etmiştir.

Bu fırsatı, çok acele ve kendi lehimize dönecek şekilde değerlendirmeliyiz.

Günümüzde, İngilizler dışında kendilerini ulus sayan Mesut BARZANİ ve TALABANİ gibi toplulukların başları ortaya çıkmıştır.

Onlar da, “Musul bizim hakkımız” diye ortalığı karıştırma cüretini sergilemektedirler.

İşte Türkiye, ABD’nin saldırı planı içinde, Körfez savaşında uğranılan parasal zararın koşul kabul etmeden yerine getirilmesini de isteyerek, ayrıca LOZAN tavrımız çizgisi ile işe katılmalıdır.

Yeni bir isteğimiz de, tarihi geçmişi ile (30.09.1925) kurulan ve araştırmasını yapan Milletler Cemiyeti’nin özel komisyonunun elde ettiği bulgulardaki “Türkiye kendi hukukundan vazgeçmedikçe”gözlemi çerçevesindeki olayı kendi lehimize çevirmeliyiz.

Musul-Kerkük (Erbil dahil) topraklarının, Türk ülkesinin bir parçası olduğunu ısrarla vurgulayıp, gündemde tutmaktan vazgeçmemeliyiz.

Türkiye, bu yoldaki eylemini sergilerken, o yöredeki kandaşlarımızı, ırkdaşlarımızı savunmasız bırakmadan, Kürtlere ve Irak’a taviz vermeden kendi yolunu çizmelidir.

Devletimiz, istemlerinde kararlı ve tutarlı yolu çizerek ısrarlı olması, en iyi ve düzgün yolun bu yol olacağını bilmelidir.

Yine son yıllarda İran, Suriye ve Yunanistan’ın, Musul Türkmenleri’ne kandırmacı sahip çıkma politikalarını da göz ardı etmeden, o yöre Türkmenlerine öyle bir bilinç ile sahip çıktığını, her eylemi ile, her çalışması ile devletler arası ortamda görüntülemelidir.

Özellikle, Ankara’da temsilciliği olan ve merkezi Erbil’de bulunan “Irak Türkmen Cephesi kuruluşlarına” güç katacak şekilde çalışmalara katılmalıdır.

Yapılacak erken seçimde, yönetime katılmak isteyen Siyasi Partiler, Musul olgusuna programlarında dışa açık bir şekilde yer vermelidirler.
Irak işinde, Musul-Kerkük (Erbil dahil) durumunu titizlikle Devletimiz yararına ve o yerdeki soydaşlarımız çıkarına çalışmalar yapmalıdırlar; yoksa kaybolan bu topraklar üstündeki hakların elden çıkmasına neden olacakları ve tarihi sorumluluğu taşıyacakları, geçmişteki gibi acı örnekleriyle dolu inkar götürmeyen bir tavır olacaktır.
Türk Milleti’nin, bu tür yanlış hareketleri affetmediği bilincine her zaman sahip olduğu bilinmektedir.”