KARANLIĞA METHİYE
Sırrın bütün güzelliği sır oluşundandır- Peyami SAFA
Muhammed Emin ARAT*
Herhalde günümüzün aşırı aydınlık ve ışıltılı dünyasında gecenin, karanlığın ne denli kıymetli hazineler taşıdığı pek fark edilmeyecek ve siyah gece, kendi köşesinde erdemli yalnızlığıyla baş başa kalmaya devam edecektir. Aydınlığın bu derece önem kazandığı böyle bir dönemde bu hale şaşmalı. İnsanlara karanlığın korkulu, bilinmezliklerle dolu dünyası yerine emin aydınlıklar elbette daha cazip gelecektir. Karanlıksa güvenilmezliğiyle kaygı uyandırmaya devam edecektir. Bense kaygı ve korku uyandıran karanlığın savunmasını yapmakla yükümlü hissediyorum kendimi. Çünkü karanlığa, hayalin bu yakın arkadaşına haksızlık edildiğini düşünüyorum. Modern hayat bizi karanlığa, bilinmeze karşı korumayı vaat etti. Bu vaadini yerine getirmek için aydınlatılmadık bir yer bırakmadı. Karanlığı vahşilikle, barbarlıkla özdeşleştirip şehri medeniliğin ışıklarıyla süsledi.
Böyle bir şehir ise işitmeden ziyade görmeye hitap eder. İşitme ise işlevsiz ve de terk edilmiştir artık. Karanlık, gözü işlevsiz hale getirirken kulağı bütün duyuların yerini tutacak kadar genişletir ve önemli hale getirir. İşitmeyle beraber hayal de uyanır, dirilir. Göz hayale bir engel teşkil ederken kulak hayalin elini kolunu bağlayan her zinciri ortadan kaldırır ve hayal dilediğince faaliyetine başlar. Hayal işitme sayesinde görür. Bu bağlamda kulağın hayalle, hayalin karanlıkla dostluğu tartışmasızdır. Fransız şair Gerard de Nerval’in kendini bir sokakta aydınlatma direğine asması rastlantı olmasa gerek. Neden bir aydınlatma direği?
Bu intihar biçimi bir tepkiden, alenen söyleyelim, ışığa, aydınlığa duyulan tepkiden başka nedir? Hayalin öldürülüşüne bir isyandır bu. Veyahut korku hikâyelerinin usta yazarı Edgar Allen Poe, aydınlığın bu derece yaygınlaşmasından neden şikâyetçidir? Çünkü bilir ki karanlıkla birlikte korku da ortadan kalkacaktır. Karanlığın korkuyla olan ilintisi ise bütünüyle hayal gücüyle ilgilidir. Bilinmezin uyandırdığı merak, hayal gücünü tetikler ve böylece zihnimiz olmadık şekillerin, ürkütücü varlıkların tahayyülüne girişir. Türk şiirinin en önemli isimlerinden İsmet Özel’in Karlı Bir Gece Vakti Bir Dostu Uyandırmak isimli şiirinde geçen şu mısra, modern hayatın yalnız göze hitap eden ışığına müthiş bir tepkidir:
“Bende kül, bende kanat, bende gizem bırakmadılar.” Hayattaki bütün gizemleri, tabiata, insana ve bütün varlığa ait gizemleri çözmeyi ve çıplak, çiğ gerçeklikler olarak tekrardan insanlara sunmayı hırs edinmiş modern düşünceye bir karşı koyuştur bu. Aynı mısrada geçen kanat ve kül imgeleri ise aynı hayatın insanda neyi hedeflediğini açık etmektedir: hatıralar ve özgürlük. Kuşatıcı modern hayat, karanlık düşmanlığıyla yetinmeyip insandaki gizemleri, karanlık noktaları açığa çıkarmak, insanın çerçevesini çizmek, ona hatlar, sınırlar belirlemek için çırpınır adeta. Kulaklarımıza modern hayatın şu cümlesi sürekli çarpmakta: “Sen şusun, Sen busun!” Yine İsmet Özel, Davun isimli şiirinde bu sınırlama hırsına şöyle karşılık verir: “Fırlamayım, bıktım tanımlanmaktan.” Son sözü ise Ahmet Haşim’e bırakalım: “Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz.
“Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.”
*SAÜ, Türk Dili ve Edebiyatı YL Öğrencisi