Mekke’den Ankara’ya uzanan askı
D. Mehmet Doğan
Mutlaka bilen biliyordu, fakat Ankara’da bilene rastlamamıştım. 2005’te Türkiye Yazarlar Birliği Altındağ Belediyesi ile bir şiir şöleni düzenlemişti. Bahaeddin Karakoç, birkaç sene sonra vefat eden Erdem Bayazıt gibi gerçek şiir ustalarının katıldığı “Altındağ Şiir Akşamları”nın ilkinin açılışında Ankara’nın bereketli bir şiir toprağı olduğunu söyledim ve Arap şiirinin efsanevî ismi İmriu’l-Kays’ın kabrinin şehrimizde bulunduğunu belirttim. Kürsünün tam karşısında o sırada milletvekili olan Nevzat Yalçıntaş hoca oturuyordu. Malûm, Nevzat Hoca Ankaralıdır, gözleri fal taşı gibi açıldı. Anlaşılan, o da ilk defa duyuyordu.
Biz bilinen bir şeyden söz ediyorduk ama, bilen de çok değildi. O günden sonra da Ankara ile ilgili birçok toplantıda İmriu’l-Kays’ın macerasından, Ankara Hıdırlık’taki 1930’lara kadar çekilen resimlerde seçilebilen harap kabrinden söz ettim. Hatta, Arap dünyasının edebiyat çevrelerini cezbedecek geniş katılımlı bir toplantı yapılmasını, kabrinin bulunduğu yere bir kitabe dikilmesini birçok belediye yetkilisine teklif ve tavsiye ettim. Pek ilgilenen olmadı. (Ankara Büyükşehir belediyesinin malûm bu taraklarda bezi yoktur!)
O toplantıda bulunan bir başka milletvekili dostumuz Resul Tosun, Arabistan’da öğretim gördüğü için duruma vakıftı. Bana İmriu’l-Kays’ın Ankara ile ilgili şiirini göndereceğini söyledi. Fakat, asıl evi İstanbuldaydı ve bazı kitapları paketlenmiş hâlde bekliyordu…
Bir hayli zaman sonra inernet üzerinden hem İmriu’l-Kays hakkında malûmat, hem de sözünü ettiği Ankara ismi geçen beyti gönderdi.
Rubbe hutbetin mushanfirah ve ta’netin mus’ancirah
Ve cefnetin mutehayyırah hallet biardı Ankarah
“Nice sözler vardır ki ikramı boldur ve yaralar ki isteği çoktur/Nice ikramı bol kimse var ki hayret ettirir de (hepsi gelir beni) Ankara’da bulur.”
İmriulkays’ı Ankara’da bulan nedir?
Önce İmriulkays’ın kim olduğuna bir bakalım. Cahiliye devri Arap şiirinin tartışmasız en büyüğü. Şiirleri Kâbe duvarına asılan 7 şairden biri, birincisi. “Muallakatü’l-seb’a” veya “yedi askı” … İşte İmriulkays bu şair silsilesinin en önde olanı. Yaşadığı dönem cahiliyenin son devri. Vefatı 530 ila 540 arası, Peygamberimizin doğumundan otuz veya kırk yıl önce. Hz. Peygamber, bu cahiliye devri şairini takdir edermiş. Buradan onun şöhretinin İslâmiyetle birlikte kaybolmadığını çıkarabiliriz.
“Cumhuriyetten sonra yoktan var edilen Ankara” yâvelerini yerle bir eden delilerden biri, İmrülkays’ın Ankara’daki varlığı. Ankara o zaman da önemli bir şehir, Anadolu’nun ulaşım ağlarının kesiştiği merkez. Kaç şehirde Roma devrinden kalma Ankara’dakine benzer Avgustos tapınağı var? İmriulkays da İstanbul’dan memleketine dönerken tabii olarak yolu Ankara’dan geçenlerden.
Bir Arap şairinin aylarca süren yolculuğu göze alarak Doğu Roma’nın başkentine gitmesinin sebebi ne olabilir? İmriülkays’ın lakaplarınan biri “Kayıp kıral”. Çünkü o bir Arap kıralının, Kinde hükümdarının oğlu. Fakat, yaramaz çapkın bir oğul! O yüzden babası ile arası açılmış, huzurdan kovulmuş; o da göçebe Araplar arasına karışmış, konup göçerek, avlanarak, yiyip içip eğlenerek, gününü gün ederek hayatını geçirmeye başlamış. Sasanilerden destek alan hasımlarının Kinde hükümdarı olan babasını öldürüp tahtını ele geçirmeleri üzerine babasının intikamını alıncaya kadar et yemeyeceğine, şarap içmeyeceğine, koku sürmeyeceğine ve kadınlara yaklaşmayacağına yemin etmiş. Fakat hasımlarıyla mücadelede edecek yeterli gücü olmadığından yardım almak için Şam valisinin aracılığıyla Roma İmparatoru Justinyan’a ulaşmış…
İmparator Justinyan şaire değer vermiş, ikramda bulunmuş ve destek vaad etmiş. Babasının tahtını elde etme konusundaki desteği hakkında rivayet muhtelif, maiyetine askerler verdiğini iddia edenler de var, eli boş gönderdiğini söyleyenler de. Elmadağ yakınlarında hastalandığı ve Ankara’da defnedildiği kabul ediliyor…
“Muallakatül seb’a”nın en ünlü şairi Mekke’den Ankara’ya uzanan askı oluyor böylece…