Giriş
Osmanlıdan sonra Irak’ta Türk edebiyatı bir milli mücadele silahı olarak kullanılmıştır. Türk toplumunun varlığını, kültürünü, dilini korumak ve Irak’ın dışındaki Türk edebiyatıyla bütünleşmek için edebiyatçılar ve yazarlar her türlü baskı ve sansüre rağmen edebi eserler yaratmaya devam etmişlerdir. 1960’lara kadar Türkiye’deki edebi akımları ve gelişmeleri takip eden Irak Türk edebiyatçıları 1960’tan sonra Komünist ve sosyalist rejimlerin gelmesiyle Türkiye’den gelen eserler üzerine yasak konunca; Azerbaycan Türk edebiyatından da etkilenme başlamıştır. 1970’lerde bir kısım edebiyatçılar Dünyadaki edebi akımları da takip ederek eserlerini zenginleştirmekte başarılı olmuşlardır. 1991’de 1. körfez savaşı ardından baskıların zirveye ulaşması, dergi ve gazetelerin durdurulması sonucu yazılı edebiyatımız gerilemiş ve aydınlarımız siyasi takipten kurtulmak için Irak’ın dışına çıkmaya başlamıştır. Böylece Sürgünde Irak Türk Edebiyatı dönemi de başlamış bulunmaktadır.
Bu yazıda Sürgünde edebiyatın gelişmesinden, ana özelliklerinden, Irak’taki Türk edebiyatı ile arasındaki farklardan, srügün edebiyatçılardan kısaca bahsedilecektir.
Sürgünde Irak Türk Edebiyatının Gelişimi
Iraklı aydın ve yazarlar baskı, takip ve zülümden kaçarak başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelerde edebi misyonlarını devam ettirmişlerdir. Irak’ta yazamadıkları hislerini, yayınlayamadıkları eserlerini ve açıklayamadıkları dünya görüşlerini daha özgür bir ortamda icra etmeyi hedeflemişlerdir. Irak’ta kalan aydınlar ise bu edebiyatçıları yakından takip etmiş ve misyonlarının devamı olarak kabul etmişlerdir. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta vardır. Sürgündeki yazarlar Irak Türklerini tanıtan, onların sıkıntılarını anlatan, ve Irak Türk edebiyatının birer elçisi olarak görevlendirilmişler gibi hareket etmeleridir. Bu durum Irak Türklerinin mücadelesini dünyaya tanıtmada önemli yarar sağlamıştır.
Lozan antlaşmasından sonra Türkiye’ye yerleşen Irak Türk aydınları Irak Türkleri hakkında yazılar ve şiirler yazmışlar. Bunlardan başlıca Haşim Nihat Erbil, Necmettin Esin ve Ömer Öztürkmen’i zikretmeden geçmek mümkün değildir. Erbil, Irak Türkleri ve bölgeleri hakkında edebi makaleler yazmıştır. Necmettin Esin kendini şiire vererek Kerkük hakkında sonradan bestelenmiş ve rahmetli Abdulvahit Küzeci tarafından yorumlanmış güzel şiiriyle meşhurdur. Ömer Öztürkmen ise şiirleri yanı sıra makaleleriyle ve gazeteciliğiyle tanınmıştır.
İkinci kuşak yazarlarda ise Nefi Demirci, Suphi Saatçi ve Mahir Nakip gibi isimler önde gelmektedir. Bu yazarlar kendilerini Irak’taki Türk varlığını ve mücadelesini tanıtmaya vermişler ve bu uğurda sayısız makaleler ve kitaplar yayınlamışlardır.
Ancak 1. körfez savaşı esnasında ve ardından yaşanan büyük göç ile Türkiye ve İran’a büyük sayıda Irak Türk’ü geçmek zorunda kalmış ve sürgün edebiyatının bu tarihten sonra bir patlama yaşadığı müşahade edilmiştir. Edebi eserler bu dönemden sonra çoğamaya başlamış ve bunların toplamı “Sürgün edebiyatını” teşkil etmektedir.
1991 tarihinden sonra Türkiye’de dergilerde şiir ve yazılara sık sık rastlamak mümkün. İstanbul’da Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği tarafından çıkarilan Kerkük dergisi yayınlanmıştır. Kerkük vakfı tarafından İstanbul’da Kardaşlık dergisi yayın hayatına başlamıştır, Erbil’de çıkan Türkmeneli gazetesi ve Gökbörü dergisi gibi dergi ve gazetelere yazılar gönderilmiştir. İsviçre’de yaşayan Edebiyatçı Nusret Merdan tarafından Türkmen kültürü tanıtan Sümer ve sonradan Mezopotamya dergileri yayınlanmıştır. Bu dönemde, ayrıca, Türkmen yazarlar tarafından yayınlanan yaklaşık 100’e yakın kitap arasında edebi eserlere de rastamak mümkündür. Bu yayınlara Kerkük Vakfı ve Irak Türkleri Derneği öncülük etmiştir. İran’da Sadık Beşir Kerküklü’nün eski Alfabeyle yazılan şiir kitabı yayınlanmıştır.
Sürgün edebiyatçıları Türkiye’de ve Diğer ülkelerde şiir festivalleri gibi Edebi aktivitelere katılmış ve Irak Türk edebiyatını tanıtmaya çalışmışlardır. 2000 yıllında Ankara’da Sürgün edebiyatı ile ilgilenen ve eserlerini yayınlayan Gürgür Baba adında bir dergi yayınlanmış ve ilk (ve tek) sayısını şiire ayırmıştır. Ancak bu derginin ikinci sayısı çıkmamıştır.
Irak Türk edebiyatını Türk dünyasına tanıtmakta ve yaymakta uzun süreler Irak’ta yaşayan ve Türkmen edebiyatını tanıtmayı kendine görev olarak kabul eden değerli Azerbaycan Türk akademisyeni ve yazarı Gazanfer Paşayev’in 30’un üstünde yazdığı kitap ve yüzlerce makale ve tebliği büyük rol oynamıştır.
Bu çalışmalar kapsamında Merkezi Azerbaycan’da bulunan Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği’nin eş başkanlığını Türkmen araştırmacı ve Şair Şemsettin Küzeci’nin yaptığı Türkmeneli Edebiyatı, Kerkük Şairleri (2 Cilt) ve Birliğin yıllık antoloji yayını olan Türkün Sesi kitaplarıyla Irak Türk edebiyatını Türk Dünyasına tanıtmakta büyük çaba sarf etmiştir.
Sürgün Edebiyatında TEMALAR :
Oluştuğu çevre nedeniyle Irak’taki edebiyattan biraz farklı çizgide gelişmiş ancak vatandan bağını koparmamıştır. Yurt dışına çıktıktan sonra uzun bekleyiş, yalnızlık hissi, yerleştikleri ülkelerde yaşadıkları hayal kırıklığı, milli mücadeleye katkıda bulunmak arzusu ve vatan hasreti gibi hisler yumağı ile yazılan sürgün edebiyatının temel temasını vatan hasreti, Kerkük, milli mücadele ve hayal kırıklığı oluşturmuştur. Türkiye’ye sığınan Irak Türklerinin en büyük şairi Salah Nevres beklediği ilgiyi bulamayınca hatta ikamet izni bile alamayarak sınır dışı edilme endişesiyle Avusturalya’ya göçmeden önce bu hisler yumağını “Ben ben değilim” adlı şiirinde anlatmıştır:
Arkamda toz duman karşımda sis var
gidiyorum kimlik yok üzerimde
cennetim sandığım hayal şehrimde
odam küf kokuyor tavanda is var
…..
yurdumu kaybettim kayboldum ben de
tedirgin bir canım yanlış bedende
uçma şahinim uçma kaybolma sen de
konduğum her yerde saydam kafes var
yuvam hangi dalda hangi budakta
aşkım hangi gönül hangi kucakta
ben o ben değilim. O ben şu anda
kerkük’te çırpınır köşe bucakta
(Salah Nevres, İstanbul, Nisan 1999)
Türkiye’de uğradıkları hayal kırıklığını şiirlerine yansıtarak İhsan Kitapçıoğlu “ Aziz Türkiyem” şiirinde sitem etmektedir:
kaçmaya çalıştık engel oldunuz
kalmaya uğraştık karşı koydunuz
Denizde boğulan az mı gördünüz
masum çoluk çocuk ne canlar gömdük
Saddam sürdü bizi o bir düşmandır
hepimiz biliriz adam yamandır
Türk Türk’ü sürer mi nasıl vicdandır
Dayanır mı böyle bıçağa kemik
(İhsan Kitapçıoğlu,Konya, 2001)
İsviçrede yaşayan büyük yazar Nusret Merdan ise Kerkük’e hasretini “Sürgün Şarkısı” adlı şiir dizelerine ne güzel işlemiş:
Bir ışık tut
karanlığa
Hoyratlar geri gelsin
………..
Bir şarkı
söyle Kerkük’e
sürgün günleri bitsin
bir karanfil
gönder bana
Kerkük yanıma gelsin
(Nusret Merdan,Cenevre 2000)
Çoğu şiir ve düz yazılarda Kerkük ve Türkmen şehirleri işlenmiştir:
dön dostum dön
O kahraman ,
Yüce Kale’ye
Gürgür baba’ya yurdumun bucağına
Bacı Kardeş ocağına
Annenin kucağına
(Şemsettin Küzeci,Ankara,2001)
elin kolun kim bağlıyor
kim vuruyor kim dağlıyor
telaferim kan ağlıyor
var mı mazlum Türkmen gibi
( Cengiz Bayraktar, İzmit,2006)
Şiir türünün dışında en çok rastladığımız edebi tür makale olmuştur. Makaleler genelde milli davayla ilgili siyasi, eleştirisel ve tanıtıcı nitelikte yazılmıştır. Bu türde yazanların başında Nefi Demirci, Suphi Saatçi, Ziyat Köprülü, Erşad Hürmüzlü, Habip Hürmüzlü, Ekrem Pamukçu, Nusret Merdan gibi değerli isimler sayılabilir. Makalelerde Türkmen mücadelesi, Baas rejiminin baskıları ve insan hakları ihlalleri, Türkiye’nin Irak ve Türkmen politikası, Türkmen kültürü yer almıştır. Hikaye, hatıra ve piyes türlerinde eserlere az sayıda rastlanmaktadır. İsmet Hürmüzlü’nün Bir Yabancı ve Tufan, Kemal Beyatlı’nın Atlar Kesilmez ve Şafağa doğru tiyatro metinleri yine milli temaları işlemiş piyeslerdir. Hikaye türünde Kemal Beyatlı ve Necmettin Bayraktar’ı zikredebiliriz. Kemal Beyatlı ayrıca Türkmeneli’ndeki 2003’ten sonra açılan Türkçe okullar için Çocuk hikayeleri de yazmıştır.
Sürgün Edebiyatında Dil
Dil açısından daha zengin kelimelerle donaltılmış İstanbul Türkçesi ve ve daha sade ifade tarzı kullanılmıştır. Yine de özellikle şiir türünde toprağa ve geleneğe olan bağlılığını belirtmek için yerli kelime ve deyimlere raslamak mümkündür:örnek
Üslup : Irak’ta baskı yüzünden hisler açıkça dile getirilememiştir. Dolayısıyla genellikle edebiyatta sembolizm benimsenmiş ve aşk, insan, memleket sevgisi ve soyut kavramlara ağırlık verilmiştir. Felek, yad, devran, ağyar kara baht namert gibi nitelendirmeler zulmü, baskıcı rejimleri ve Saddam’ı sembolize ederken; gül, yar, gonca gibi kelimeler Türkiye’yi, Kale, Gürgürbaba, Hasa Çayı gibi yer isimleri hoyrat ve Fuzuli gibi sismler mücadeleyi ve direnişi simgelemiştir. Sürgün edebiyatında sansür ve baskı bulunmadığı için daha realist yaklaşım görmek mümkündür. Şiirde açık ifadeler kullanılmış, süs öğelerine ve eski benzetmelere raslanmamaktadır. Serbest tarza ağırlık verilmiş ve Türkmeneli’nin meşhur şiir tarzı olan Hoyrat pek fazla yazılmamıştır.Sürgün edebiyatında da Irak’ta görüldüğü gibi edebiyat genellikle toplum için yazılmış fakat didaktik yaklaşımdan uzak tutulmuştur.
Sonuç
Sürgün edebiyatı Irak Türklerinin edebi hayatında 1991’den sonra işlediği temalar ve tarzlarla ve yaklaşımıyla yeni bir çığır açmış bulunmaktadır. O tarihten sonra Irak’ta kültürel anlamda bir ambargo ve yasak yaşanmış ve dolayısıyla yeni nesil edebiyatçıların dünya edebi akımlarından koparak mahalli ve sözlü edebiyata sarılmalarına neden olmuştur. Edebi platformda yeni açılımları yaratmak sürgün edebiyatı yoluyla gerçekleşmiş ve dünya gelişmelerine ayak uydurabilmiştir.
Sonuç olarak sürgün edebiyatı çağdaş Irak Türk edebiyatının paralel bir bölümüdür. Irak’ta ağır şartlar altında Türk edebiyatı ifade ve yayın kısıtlamalarına maruz kalarak varlığını sürdürmeye çalışırken; Irak’ın dışında Türkmen edebiyatı özgür ortamda gelişerek toplum için