“Kendini getir” kendimizin keşfine yol açır
Serra Gök*
Yazarlar, şairler pek çok konuda eser verirler. Bunlar onlara verilmiş gözlem yeteneğinin dış dünyayla karşılaştığında ortaya çıkardığı yaratılardır. Fakat bir de insanlık hallerini, insanın dışarı hiç yansıtmadan yaşadıklarını yazmak vardır ki bunun için gözlem yeteneğinin üstüne bir de içe bakış yeteneği gerekir; zira insanın bu konuda yazabilmesi için özüne dönebilmesi şarttır. İşte Eluca Atalı’nın Kendini Getir kitabı bu iki yeteneğin birleşiminin somut bir örneği. “Herkesin Kendi Dünyası” adlı minyatüründe yazarın da belirttiği gibi “Herkes dünyaya içinden bakar. Bu nedenle, içi nasılsa, dünyayı da öyle görür,”. Bu kitap da Eluca Atalı’nın içine bakınca gördükleri, onun içinin dışa yansıması. Gördüğü dünya ise yorgun, zamanın kıskacında kalmış ama umutlu.
Atalı, kitabında oldukça sade bir anlatımla insanın içindeki derinliği ve düşünce özlerini gözler önüne seriyor. İnsanın ötekiyle çatışması, kendi benlik çalkantıları, bunların ruha, duygulara yansımaları Atalı’nın güçlü kalemiyle adeta okurun bir aynası oluyor. Yazar “Bir + Bir = İki” adlı yazısında şöyle söylüyor: “İki insan ve ikisinin de bir fikri var. Onlar düşüncelerini birbirleriyle paylaşıyorlar. Fikirler artıdır ve toplanıyor. Artı birler toplandığı zaman birlik oluyorlar ve bu birlik güçlerini iki katına çıkarıyor…” Tıpkı buradaki gibi, okur da bu kitabı okurken birken iki oluyor; Atalı’nın fikirlerini kendininkilerle yoğurdukça daha da güçlenmiş hissediyor kendini, yalnızlığından kurtuluyor.
Yazarın tüm bunları sunuş biçimindeki, yani kullandığı değişik yazı türlerindeki serbestlik ise bir düşünce ve duygu deryasına zemin hazırlıyor çünkü iç sesimiz de aslında bu türler gibi kesintili; savruk ama bir yandan da kendine has bir düzen içinde; zaman zaman düşünceli, zaman zaman duygusal… Bu iç sesi düzene koyan insan zihninin ta kendisi. Çünkü Atalı’nın da “Tabiat-İnsan Vahdeti Açıklama” yazısında dediği gibi “Tabiatın ayrı ayrı yarattığını yalnızca insan sistemleştirebilir”. İşte Atalı’nın tercih ettiği ve bir araya getirdiği sıra dışı yazı türleri de kitaptaki tarihlendirmelerin (Azerbaycan’ın büyük filosofu Asif Ata takvimi) yazarın kendi hayatına bağlı şekilde hayli orijinal bir biçimde yapılması da bu doğaya düzen verme temasının bir izdüşümü; düşünce ve duygu yönlerinin bir bileşimi; okuru okuduğuna çok daha yaklaştıran zarif bir süs. Tüm bunların ışığında şunu söylemek mümkün ki Atalı bu kitabında kalıplardan ve maskelerden sıyrılıp okuru da bunlardan kolaylıkla sıyırıyor; kalpten kalbe, zihinden zihne doğrudan, engelsiz bir bağ kuruyor. Ortaya, duyguyla limanından kalkan, düşünceyle rüzgarını bulan bir geminin, yani zevkle okunan bu kitabın çıkması da bu durumda sürpriz sayılmaz elbette.
- Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü mezunu, Boğaziçi Üniversitesi Dilbilim Bölümü yüksek lisans öğrencisi