Irak’ta Türklük Faturası
Dr. Şemsettin Küzeci
Irak’ta yaşam mücadelesi veren Türkmenler 1918 yılında Osmanlı’dan koparıldıktan sonra günümüze kadar yaşam mücadelesi vermektedirler. Irak’ı işgal eden İngilizler Irak’taki Türkmenleri Osmanlının bakiyesi olarak adlandırdılar. Önce onları siyasi muadeleden uzak tutmaya çalıştılar. Türkmenleri kültür-sanat alanına sevk ederek oyaladılar. 1921 yılında Irak’ta Kraliyeti kuran İngilizler Türkmenlere karşı sindirme ve yok etme planını devre soktular. 5 Haziran 1926 Ankara antlaşması gereği Kerkük-Musul konusunda Ankara Kerkük-Musul’u bir bütün Irak’a bırakmıştır. 1932 Yılında Irak resmi devlet statüsünü kazanarak Bugünkü BM (Cemiyet-i Akvam)a üye olarak resmen tanınmıştır. Üyeliğinin kabul edilmesi öncesinde Irak hükümeti Irak’taki halklarla ilgili tüm siyasi, kültürel, sosyal ve eğitim haklarının garanti altına alınması ve taahhüt ederek imza altına girmiştir.
Bu bağlamda Irak Türemelerinin de Kültürel, siyasi ve eğitim hakları kapsam içine alınmıştır. Ancak yaklaşık 100 yıldır Irak’ta Türkmenleri Türk oldukları içim çok kabarık bir fatura ödüyorlar. Oda “Türklük Faturası” bu fatura Türkiye’deki vergi, elektrik, su, doğalgaz faturasına benzemez. Bu faturalar Irak’ta Türkmen Şehitlerinin kanıyla ödeniyor. Osmanlı Irak’ta çekildikten sonra İngilizlerin ilk işleri Türkmenleri yok etmeye yönelik planlarını devreye soktular. Katliamlar zincirine başlayarak ilk önce Türkmen Kalesi Telafer ile başladırlar…
1920 Kaçakaç Katliamı Telafer
Osmanlı İmparatorluğu topraklarından koparılan Irak, 1918 – 1920 yılları arasında, İngilizlerin işgaline ve direkt yönetimine tabi olmuştu. Irak’ın tek hâkimi olan Arnold Wilson, iyi bir yönetici, oldukça sert bir kişiliğe sahipti. Durumun belirsizliği ve Osmanlı özleminin etkisi ile 30 Haziran 1920 tarihinde Rumeyse‘de meydana gelen ufak bir olay, kısa süre içerisinde geniş çaplı halk ayaklanmasına dönüştü. 4 Temmuz 1920’den itibaren Rumeyse’de başlayan halk ayaklanması, Irak’ın orta ve kuzey kesimine sıçradı. İngiliz yönetimini hiç bir şekilde kabul etmeyen Türkmenler, 1920 ayaklanmasında aktif rol oynadılar. 13 Ağustos 1920 ‘de, Şahraban ’da başlayan Türkmen Ayaklanması esnasında, 4 İngiliz subayı öldürüldü. Hanekin ve Kızlarbat’ta 14 Ağustos’a kadar süren olaylarda ise; bölgenin İngiliz sorumlusu öldürüldü. Kifri halkının yardımına koşan civardaki köylüler de Irak’ın İngiliz siyasi hâkimi binbaşı G.N. Salman ‘ı öldürmüşlerdir.
Telafer Türklerince Şanlı Kaçakaç Destanı olarak anılan 1920 ayaklanması, Türkmeneli’nin işgal güçlerine karşı verdiği ilk büyük direniştir. Kahraman Türkmen ilçesi Telafer, diğer Türkmen şehir, kasaba, bucak ve köyleri gibi İngilizlerin oyununa gelmemiş, Irak’ ta kukla kraliyet sistemini kabul etmemiştir. Başka bir ifadeyle; İngiliz mandasının değiştirilmiş şekli olan kraliyete karşı, Musul’da faaliyet gösteren Türk Cemiyeti’nin ideolojisi doğrultusunda mücadele vermiş, şan ve şeref kazanmıştır. İngiliz Kışlasını kuşatan kahraman Türkmenler, İngiliz asker ve subaylarını öldürmüşlerdir.
İngilizlerin çok sayıda birliklerini kasabaya yöneldiğini duyan halk, yaşlıları kasabada bırakarak çoluk çocuk, kadın erkek Kaçakaç Dağlarına çıkmışlardır. Dağların sarp yamaçları ve vahşi eteklerine sığınan halk, tam 3 ay müddetince çeşitli sıkıntılar içinde dağlarda barınmaya çalışmıştır. Geride bırakılan tarlalar, buğday ambarları işgal güçlerince tahrip edilmiştir. Bununla da yetinmeyen İngilizler, 3 ay boyunca dağlarda direnen halkın geri dönmesini müteakip, kasabanın önde gelenlerini tutuklayıp sürgün etmişlerdir. Telafer Kasabasının Kaçakaç yılı adı ile anılan bu yılın şan ve şerefle dolu anıları, dedelerimizin hafızasında hala bütün canlılığıyla durmaktadır.
1920 Ayaklanmasının Yankıları
1920 ayaklanması, Mezopotamya’daki aşiretlerin, aydınlar ve Suriye‘ye Fransızların girişini protesto etmek isteyen ve çoğu Osmanlı Ordusu’ndaki Arap kökenli subayların birlikte meydana getirdikleri güçlü bir şahlanıştı. Birden bire toplu isyanla karşı karşıya gelen İngilizler, Arap milliyetçilerini Mustafa Kemal’e karşı kullanmayı düşündüler, böylece bu ayaklanmadaki Türk desteğini bertaraf etmeyi planladılar. Bizim için en büyük tehlike “Kemalistlerle Mezopotamya aşırılarının bir araya gelmesidir” diyen Lord Curzon, artık Londra’nın Arap milliyetçiliğine sahip çıkması gerektiğine inanmaya başlamıştı. İşte bu andan itibaren Faysal’ı ikna ederek onu Irak’taki İngiliz hedefleri için kullanmayı gündeme getirdiler. Artık Faysal için İngilizler, bir formül arayışına başlamışlardı.
Bu yöndeki şiddetli Kemalist yanlılarının pek öyle kolay kolay saf değiştirmeyeceği anlaşılıyordu. Mustafa Kemal, yöredeki milliyetçilerle, aşiretler ve onların içinde Acemi Sadun Paşa gibi liderlerde sürekli temas halinde idi. İngiliz belgelerinden, Türklerden başka, Musul’daki Arap ve Kürt nüfusunun bile Mekke Şerifi Hüseyin ve oğlu Faysal’ın temsil ettiği Hicaz yanlısı değil de, geleceklerinin güvencesi için Anadolu’ya dayanmayı tercih ettikleri anlaşılmaktadır. Araplar arasında Türk hâkimiyetine geri dönmek eşit statüde bir Arap- Türk “COMMANWEALTH’’ i kurmak isteyenlerin yanısıra, mutlak bağımsızlıkta ısrar eden gruplar da vardı. Dirayetli bir baştan mahrum bulunan direnişçi gruplar, camilerde toplanarak, İngilizlere karşı planlar hazırlıyorlardı. 13 Mayıs’ta Fuat defterini evinde toplanan ve arlarında Fettah Paşa’nın da bulunduğu Türk yanlısı Araplar İngiliz mandasını reddetmeyi kararlaştırdılar. “Ya Türk mandası, ya da istiklal” diyorlardı. Kurdukları örgüte, Müdafaayı hukukçulardan esinlenerek, “Fedayı Vatan” adını verin Arap milliyetçilerine karşılık, İngilizler hemen harekete geçmemişlerdi; Şaşkın bir durumda gelişmelere bir süre seyirci kalmışlardı.
Ayaklanmanın büyüklüğü karşısında Hindistan’dan yeni takviye birlikleri getiren İngilizler, ayaklanmayı zorlukla bastırabilmişler. Ayaklanmanın bastırılmasından sonra İngiliz siyasi hâkimi Wilson toplu tutuklamalara ve toplu idamlara başladı. Pek çok milliyetçi aydın ve ileri gelen şahsiyetler sürgün edildi. Olaylarda İngilizler 426 öldü, 1228 yaralı, 615 esir ve kayıp vermişlerdir. Direnişçilerin kayıpları ise, 8420 idi. Ayaklanmanın duyulması üzerine İngiliz kamuoyu ve ordu dehşete kapılmıştır. İngiliz basını İngiltere’nin Irak’ın işgalinde vazgeçmesini istiyor ve Irak’ta yürütülen İngiliz politikasını şiddetle eleştiriyordu. Karşılaştığı bu beklenmedeki ayaklanma yüzünden İngiltere zor durumda kalmıştı. Görevden alınan Wilson ‘un yerine Sir ( Percy Cox ) atandı. Bu yük zarara yol açan ayaklanma yüzünden, İngiltere Büyük çapta mali darboğazlara sürüklenmişti.
Irak’ın Telafer şehrinde İngilizlerce gerçekleşen “Kaçakaç Katliamı” ile ilgili büyük Telafer şairi Felekoğlu bir destan yazarak olayları ölümsüzleştirmiştir.
1920 DİLİMİZDE KAÇAKAÇ DESTANI
(1)
Telafer’den koptu Sevra[1]
İngiliz’i vura vura
Bin dokuz yüz igirmide
Vaya düştü İngiltere
(2)
Kimi millet söz verdiler
Savra birlikte dediler
Savra kızgın oldu gerçek
Döndüler yüz çevirdiler
(3)
Ama Telafer dayandı
Bir birine hep inandı
Arzuladı kanı millet
Savrasini gerçek sandı
(4)
Baş koydular bu meydana
Bakmadılar mala, cana
Bu dünyada unutulmaz
Doldu tarihle cihana
(5)
Bir toplanıp görüştüler
Bel bağlayıp duruştular
Sığındılar tek Tanrıya
Düşman ile vuruştular
(6)
Onca Serhenk öldürdüler
Erliklerin bildirdiler
Bin yaşasın böyle millet
Yurt bayrağın kaldırdılar
(7)
Gerçekle bir plan oldu
İngilizler viran oldu
Kalan öldü, kaçan kaçtı
Hazinesi talan oldu
(8)
İngiliz’den neçe kadın
Döküp başlarına benzin
Çok kimseler görür idi
Her birisi yaktı kendin
(9)
Ordu Musul’dan yürüdü
Yurda doğru topu kurdu
Merdaneler kümesinden
Birkaç atlı topa sürdü
(10)
İngiliz’den koptu havar
Geldi uçak bomba vurar
Millet bir az dargın oldu
Esliha[2] yok, ne çare var
(11)
Millet Yardım beklediler
Çevre halkın dilediler
Onda solğun oldu Savra
Söz verdiler, gelmediler
(12)
Sonra millet kaçı verdi
Dağa, daşa yüz çevirdi
Şehri saldı, çıktı herkes
İngilizler şehre girdi
(13)
Şehre bir ordu koydular
Çok saray evler yıktılar
Talan edip yağmalayıp
Harmanlara od yaktılar
(14)
Şimdi yengi bir defter aç
Millet oldu hep Kaçakaç
Arvat, uşağ yola düştü
Ne bay kaldı ne yoksul, aç
(15)
Dağıldılar kır çöllere
Ulaştılar yad ellere
Karlı koca birle düşkün
Düştü perişan hallere
(16)
Barşevit oldu bir neçe
Dağda, derede gizlice
Şehre baskın ederdiler
Her taraftan gece gece
(17)
Böyle çekti iş bir zaman
Çekilmez dert oldu yaman
Millet yokuş hala düştü
İstediler çare aman
(18)
Toplandılar hep ağalar
Yokuş işi başaralar
Dönmek için yurda millet
Belki bir yol sağlayalar
(19)
Birisine söylediler
İşi yaptın sen dediler
Bu milletin günahını
Boynuna hep yüklediler
(20)
Bir az düşüntüye daldı
Eğdi başın, yere saldı
Hemen kaldırdı başını
Saruğunu yere çaldı
(21)
Dedi teslim olsam gerek
Millete yol alsam gerek
Millet uğrunda şereftir
Başım verip ölsem gerek
(22)
Söz bir edip ray kurdular
Yokuşa yol uydurdular
İngiliz’e mektup yazıp
Hemen elçi gönderdiler
(23)
Elçi yetip döndü revan
İngiliz’den geldi ferman
İşi yapan ele gelsin
Bütün millet bulsun aman
(24)
Atlı mindi her bir yere
Gitti haber vere vere
Bütün millet yurda dönsün
Ağalar hep girdi şehre
(25)
Haber ulaştı her yere
Döndü millet güle güle
Çağırdılar dey[3] Baba dey
Gene göründü bu Kale
(26)
Söz burada sona erdi
Gene millet aldı yurdu
Felekoğlu yazdı bunu
İhtiyarlar haber verdi
FELEK OĞLU
[1] Devrim, Ayaklanma
[2] Silah
[3] Hey Baba