Irak Türkmen Cephesi’nin Yeni Bir Söylem Bulması Lazım
Mohammed Tahsin Gökkaya
Modern demokrasilerin tüm insanlara hitap edecek şekilde işlemesi için şüphesiz tüm siyasi görüşlerin siyasal sistem içerisinde temsil edilmeleri gerekir. Bu temsilin yapılacağı yer ise siyasi partilerdir. Siyaset bilimci Maurice Duverger partilerin doğuş nedenlerinin, kökenlerinin parlamento gruplarının ve seçim komitelerinin doğuşuna bağlı olduğunu belirtmektedir. Ortaya çıktığı ilk zamanlardan beri siyaset bilimi düşünürleri için merak konusu olan siyasi partileri anlamak ve açıklayabilmek için birbirinden farklı esaslar bilim dünyasına kazandırılmıştır.
Türkmen siyasi hareketi tarihi boyunca farklı zamanlarda farklı görüşleri benimsemiş, gerek farklı teşkilat yapıları gerekse fonksiyonları bakımından birbirinden farklı birçok siyasal parti kurulmuş ve siyasi arenada rol almıştır. Bu siyasi partilerden biri olan Irak Türkmen Cephesi (ITC), millî mücadeleye daha fazla katkı sunmak umuduyla kurulan siyasi partileri bir araya getiren, bir çatı (koalisyon) olmuştur. Kuruluşundan bugüne yirmi sekiz yıl boyunca siyasal hayatta yer almış olmasıyla, Türkmen siyasetinde bıraktığı etkiyle ve hâlâ siyasal hayattaki varlığını koruması açısından, halk arasında özel bir yere sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir.
İster toplum arasında ister ulusal ve uluslararası siyasi arenada Türkmenler adına tanılan ve önem gören ITC’nin hangi şartlar altında kurulduğu, yaşanılan dönemin bir getirisi olan değişime ve yeni problemlere ne derece ayak uydurabildiği de her zaman merak uyandıran konular olmuştur. Bu sorulara cevap vermek için de ITC’nin ortaya çıkma sebepleri incelendikten sonra ancak doğru tespitler yapılabilir kanaatindeyim.
Türkmenler, bu topraklarda her ne kadar köklü bir tarihe sahip olsalar da Birinci Dünya Savaşı sonrası Irak’ın kuruluşundan 90’lı yıllara kadar siyasi partileri bulunmamıştır. Birinci Körfez Savaşından sonra Irak’ın kuzey bölgesinde 36. paralelin kuzeyindeki uçuşa yasak (güvenli) bölgenin oluşturulmasıyla birlikte Türkmen siyasi hareketinden siyasi teşekküllerin ortaya çıkması hız kazanmıştır. Millî ve İslâmî tutuma sahip olan partilerin yanında kukla veya tepki partiler de kurdurulmuştur.
ITC Nasıl Ortaya Çıktı?
Türkmenlerin millî varlığını savunan siyasi teşekküller; 1988’de Ankara’da kurulup 1991’de Erbil’de faaliyete başlayan Irak Millî Türkmen Partisi, 1994’te Türkmeneli Partisi 1994’te Türkmen Bağımsızlar Hareketi ve Türkmen Kardeşlik Ocağı Erbil Kolu ile birlikte 24 Nisan 1995 tarihinde bir çatı olarak Irak Türkmen Cephesi’ni kurmuşlardır. Adlarını saydığımız taraflar arasında ortak karar ve işbirliği amaçlı kurulan ITC’nin dışında kalan başka siyasi partiler de vardı.
Dışarıda kalan partilerin bir kısmı İslami görüşte olup diğeri ise kukla partiler idi.
2003 işgali sonrası kurulan yeni partilerin bazıları kısa dönemliğine olsa da ITC çatısı altına girmeyi tercih etmişlerdi.
O döneme kadar Türkmenlerin siyaset ve örgüt bakımından tecrübeli olduklarını söylemek doğru olmamakla birlikte sağlam tespit yapmaktan da uzaklaştırır. Kurucuları tarafından her ne kadar savulmaya devam edilse de -ki o dönem için büyük bir başarıya imza atılmış sayılabilir- ancak sistem, teşkilatlanma, vizyon ve misyon yönünden eksikliklerin olduğu günümüze kadar parti işleyişinde ve parti içi huzurun sağlanmasında bir engel oluşturduğu gizlenmeyecek bir gerçektir.
Her ne kadar uzun bir süre Türkmen partilerini bir arada hareket ettirme mekanizması olmuş olsa da 2007 yılında tek başına bir parti olduktan sonra da öncesi gibi kendine has ideolojisi, kadrosu, örgütü, programı ve bir idolünün bulunmaması, ITC’nin büyümesi ve ilerlemesi önünde büyük engeller yarattığı görünmektedir. Nitekim bu durum parti içerisinde bir türlü çözülemeyen uyumsuzluk, huzursuzluk ve fikir ayrımları topluma bariz bir şekilde yansımaya devam etmektedir.
Bu durumun kökeni, Irak Türkmen Cephesi diğer partilerin geride bıraktığı veya daha sonraki dönemlerde partilerinden ayrılıp ya da transfer edilip, Cepheye katılan kadrolar tarafından yönetildiği ve bu kadroların aralarındaki fikri ayrılım ve uyumsuzluktan kaynaklandığı açıkça söylenebilir.
Bu kadrolar aynı yöntem ve düşünceyle kendilerine bağlı olan bireyleri Cephe’de yerleştirmeye öncelik verdikleri sürece bu partide kolektif çalışma, ortak fikir, belli bir program ve ortak bir hareket görmeyi beklemek sadece bir zaman kaybıdır.
Partiler İçi Demokrasi
Siyasi partilerin toplumla bütünleşmesi ve geniş tabanlı bir katılımın sağlanması için demokratik bir içyapıya sahip olmaları gerekmektedir. Bir topluluğu, kesimi veya bir fikri temsil eden siyasi partilerin en birinci görevi o kitlenin güvenini kazanmasıdır. Partiye mensup olup, gönülden bağlı olan liyakatli bireyleri devlet kademelerinde yerleştirerek yönetimde söz sahibi olmak partilerin gerekli vazifesidir.
Ayrıca parti içi demokrasiyi korumak ve kan değişimine önem vermek partilerdeki huzuru sağlar ve kadronun performansını artırmasına yardımcı olur.
Siyasi partilerde tabandan en üst yönetime kadar her kademede parti yöneticilerinin; parti tüzüklerinde belirlendiği şekilde üyelik sistemi, parti içi görevlere seçilme ve gelme usulleri, parti teşkilatlarının oluşumu ve görev süreleri, parti politikaları doğrultusunda görüş bildirmeleri gibi esas hususlar, parti içi demokrasiyi ve huzuru etkinleştirdiği gibi partiye katılımı da etkilemektedir.
Toplumun değişim çağırılarını doğru okumayan veya okuyamayan ITC yöneticileri, uzun yıllar aynı bireyler arasında yapılan görev değişiklikleri, bariz şekilde ortaya çıkan partideki taban kaybının esas nedeni görünebilir.
Kurultay aracılığıyla yapılan değişimler sağlam ve güvenilir değişimler olduğu bilinir. Bu kurultaylar, sürekli ve istikrarlı bir örgüte sahip olmayı sağladığı gibi, adil rekabeti artırır ve çoğunlukla daha nitelikli, tecrübeli ve parti tabanında karşılığı olan kadroları ortaya çıkarır ve işbaşına gelmelerini sağlar.
Bunun aksinde liyakat yerine sadakat ve akrabalık faktörü öne çıkarak partide kutuplaşma ve gruplaşmanın ortaya çıkmasıyla, toplumun partiye olan güvenini ve heyecanını kaybettirir. Dolaysıyla bu durum partiye büyük bir taban kaybettirebilir.
Parti içinde demokratik ölçütleri uygulamayan bir siyasi partinin eylemleri ile demokrasi söylemleri arasındaki fark, halka açık bir şekilde yansır. Bunlarla birlikte parti içi demokrasinin doğru bir şekilde işlediği takdirde toplumun siyasi kültürünün gelişmesi açısından da önemli bir unsur olarak nitelendirilebilir.
Parti – Toplum İlişkisi
Siyasi partiler halkın kendini siyasi anlamda ifade edebileceği, siyasi yaşama katılabileceği bir yapıdır. Bu partiler uzun bir dönem sadece bir kesim insanın kontrolünde sürdürüldüğü takdirde, aynı bayrak altında hizmet vermek isteyen büyük bir kesimin önü kapatılmış olur. Dolaysıyla bu durum; toplumun siyasete, yürüyüşlere, mitinglere, protestolara, seçim kampanyalarına ve oy vermeye hatta örgütlenmeye olan inancını bile olumsuz bir şekilde etkiler. Toplumun ne siyasi partiye ne de sivil toplum kuruluşlarına katılım inancı ve isteği kalmaz.
Böylelikle, gerçek anlamda kendini yenilemeyen bir parti, siyasal hayatta kalmasından bir fırsat gözetmek olanaksızdır. Kitlenin, (millî) kimliğine, dilin önemine, iktisadî büyümenin gerekliliğine, eğitim ve bilimin yüceliğine, kültürün yaşatılmasına, nüfusun gücüne, siyasal katılımın sonuçlarına güvenini yitirmişse ve varlığının sürdürülmesi yönünde mücadele ruhunu kaybetmişse, siyasi partiler ne iş görür ve desteğini kimden alarak varlığını sürdürür?
Sonuç olarak partiler, kitlenin bu hususlardaki sorumsuz davranışını veya güvensizliğini giderip siyasal hayata katılımı yönündeki düşüncelerini değiştirebilmiş olmaları gerekir. Yoksa topluma hiçbir şekilde bir şeyler sunmayan partiler, sadece adlarında Türkmen olduğu dolaysıyla halkın onlara destek vermesi zorunluğunun olduğu düşüncesiyle hareket ettikleri sürece büyük hatalara düşecekleri kaçınılmazdır.
Önceden, içinde sadece Türkmen olduğu için her hamleyi desteklemesi gerektiği inancında olan bir toplum vardı.
Ancak şu anki toplum, bambaşka bir toplum.
Örneğin, kimsede partilere üye olma şevki yok, yeni kadro ortaya çıkmıyor, partiler tarafından gerçekleşen faaliyetlere katılım sağlanmıyor; bu en anlamlı günümüz şehitler günümüz de dâhil. Seçimlerde partiler sunsa dahi kanaat edilmediği adaya oy verilmiyor, Türkmence eğitimine çocuklar yazdırılmıyor, Türkmen çalışmalarına bağış/aidat verilmiyor, katılım sağlanmıyor, mitinge çağırı yapılıyor fakat parti mensupları dışında kimse gelmiyor. Bu gibi örnekler daha da çoğaltılabilir.
Bunun en önemli sebebi “biz topluma değil, toplum bize gelmeli; çünkü biz onlara değil, onlar bize muhtaç”, gibi zehirli düşünce tarzıdır.
Böyle bir düşünceye sahip olan yapılar, kendilerini ne hakla millî bir harekete hizmet ettiklerini tanımlayabilirler? Millî bir hareketin temsilcisi olmanın yükümlülüğü; o toplumun veya kitlenin refahı, kalkınması, istikbali ve istiklali için gece gündüz hizmet etmek, koşmak ve koşturmak değil midir?
Ayrıca; sormayan, sorgulamayan, araştırmayan ve eleştirmeyen hatta taraf olmayan bir toplumun varlığı siyasi partileri rahatsız edip düşündürmesi yerine onların kukla bir toplum yönünde bir beklentileri olmamalıdır. Aydın, entelektüel, zengin, becerikli, atılgan, üretken ve maddî-manevî değerleri yüksek bir toplumun oluşması yönünde herkes çapa göstermelidir.
Bu durumun aksi söz konusu olduğu ise en başta Irak Türkmen Cephesi, diğer Türkmen partiler ve sivil toplum örgütleri kendilerini sorgulamaları gereken bir husustur.
Yeni Bir Siyasi Söylem Lazım
Irak’ta Türkmen varlığının yaşatılması ve güçlenmesi açısından; çağın hızlı gelişmesine ayak uyduran, bugünkü neslin dilinden anlayan, konuşan ve dünya siyasetinin eğilimlerinden haberdar olup doğru okuma yapabilmekle birlikte doğru strateji ve/veya politikalar üretebilen toplumsal bir harekâtın içinden gelen yeni bir akıma ihtiyaç olduğu görülmektedir.
Türkmen hareketindeki mevcut siyasi düzen ve bu düzenin içinde yer alan bireylerin artık miadlarını doldurdukları görünüyor. Yaptıkları veya yapamadıklarıyla var olan yetenek ve becerilerini ortaya koymaya çalışmışlar; ancak bu kadar çıkarabilmişlerdir.
“Gelecek gençlerindir.” demenin zamanının dolduğu, artık “rol da bugün de gençlerindir.” demenin zamanını yaşıyoruz.
Toplumun salt çoğunluğu giderek millî meselelerden uzaklaştığı görünse bile, ancak siyaseti, piyasayı, ulusal ve uluslararası konjonktürü takip etmeye başlamış durumdadır. Ayrıca büyük bir kitle de başka etnik gurupların “mezhepsel ve bölgesel” siyasetinin Türkmenler üzerinde ne kadar tehlikeli etkiler yarattığını ve ileride yaratacak olduğunu dikkate almayarak destek vermektedir.
Bütün bu eksiklik ve tehlikeleri önleyebilecek ve giderebilecek, halkı millî kültürüne sahip çıkmaya ve millî siyasete destek verip katılım sağlamaya inandıracak yeni bir dil lazım. Sadece korku ve yok-olma tehlikesini dile getirmek, artık milleti inandırmıyor.
Millet, parti ve kuruluşlarda bulunan yetkili bireylerin kendi düzenleri için değil, kaderini milletin çıkarı için hizmet eden idealist kimselere teslim ettiğine inanmak istiyor.
Yapılan çalışmalarda kişileri tanıtmak, öne ve zirveye çıkarmak değil, gerçek anlamda amaca uygun şekilde katkı sağlayıp sağlamadığına bakmaktadır.
Neler Yapılabilir?
Yukarıda bahsettiğimiz nedenlerden dolayıdır ki bahsi konu olan partinin yani Irak Türkmen Cephesi’nin gün gittikçe toplum içerisindeki etkisinin azaldığı gerçeğiyle karşı karşıya kalınmakla birlikte kamu görevlerinde olan temsilinin de azaldığı dikkat çekmektedir.
Bu sorunların çözülmesi için uygulayıcı, kalıcı ve sürdürebilir bir takım bilimsel çözüm arayışlarında bulunmaları artık kaçınılmazdır.
Siyasi partilerin birçok sorunlarını önleme ve çözme mekanizması; iç tüzüğü ve disiplin kurulurdur. ITC’nin de en büyük sorunlarından biri olan kurum-içi mekanizmaların birbirinden koptuğu ve bir sistem boşluğunun tabanın parti çalışmalarına katılımını engellemekle birlikte kadronun da üstüne düşen vazifeleri hakkıyla yerine getirmediği düşünülmektedir.
Etkinliğini kaybediyor olmuş olsa da, toplum içerisinde geniş bir yelpazeye sahip olan ITC; parti içinde devam eden cenahçılık, gruplaşma, çekişme ve gerginlik partiyi sadece rasyonel bir politika yapmaktan engellemez, aynı zamanda parti dışındaki sivil toplum kuruluşları, kamudaki vatandaşları ve bu davaya inanmış her Türkmen ferdini de olumsuz yönde etkilemektedir.
Buradan yola çıkarak kısa bir zaman zarfında yaralarını sarmış, toplum ortasındaki etkisini ve siyasi arenadaki varlığını tekrardan kazanabilmesi için bazı adımların ivedilikle atılması hem parti içi hem de parti dışı kişilerce gerekli olduğu kanaatine katılanlardanım.
Not..
Irak Türkmen Cephesi dışında, Türkmenlerin millî kimliğine bağlı başka siyasi partiler tabii ki var. Bu partilerin bir kısmı, teşkilatlarını güçlendirmek ve siyasi sahada aktif rol alabilmeleri yönünde zaman zaman bir takım hamleler yaptıklarını görüyoruz. Ancak atılan bu adımlar bütün Türkmeneli nezdinde kıyaslayacak olursak, onları ITC’nin düşük performansıyla bile karılaşma yapılamayacak kadar yetersiz olduğu durumu her haliyle ortadadır. Bunun da çok denli sebepleri bulunmaktadır.
Diğer partilerin durumunu başka yazıda konuşmaya çalışacağız.