Avrupa medyasının PKK/YPG haberlerinde neden tek taraflı bir dil kullanılıyor?
Bence PKK, terör ve buna benzer haberlerin Alman ve Batı medyasında belli bir biçimde ve çoğunlukla tek taraflı bir şekilde dile getirilmesinin birçok farklı nedeni var. Bunun bir nedeni, Batı’dan Türkiye’ye ve burada olan olaylara oryantalist bir bakış açısıyla yaklaşmamızdır.
Batı medyası daha çok PKK yanlısı haberler mi yapıyor?
Rakamları vesaire bilmiyorum ama Almanya ve Batı Avrupa medyasında daha çok Kürt veya PKK yanlısı ya da buna benzer görüşler hakim gibi görünüyor. Bu içerikleri üreten uzmanlar daha yoğunlukta. Bu, kamu görüşü gibi bir şey haline geldi.
Avrupa ülkeleri neden hala PKK bağlantılı organizasyonları destekliyor?
İnsan kaçakçılığı ve çocuk istismarıyla ilintili olduğu bilinmekle birlikte, Almanya’da ayrıca çocukların PKK tarafından Kuzey Suriye’de nasıl kaçırıldığına dair devlet yetkilileri tarafından açıklanan kamuya açık raporlar mevcut ve Almanya’da ve Batı Avrupa’da bu organizasyona yakın insanlar hala destekleniyor.
Neden desteklendikleri sorusu çok iyi bir nokta.
Fakat öte yandan örgüt, kamusal alanda kendisini çok barışçıl ve demokratik gibi gösteriyor. Alman halkından, hükümetinden ve medyadan Batı Avrupa’da tetikleyici bir kelime olan “demokratik değerler” adına davalarını desteklemeleri konusunda yardımlarını istiyor. Çünkü demokrasi orada öne çıkan bir konu. Bu nedenle tarihimiz de göz önünde bulundurulduğunda, demokrasi için savaşan kimsenin çok da kötü olamayacağı hissine sahibiz. Bu his bazen yeterince sorgulanmıyor.
PKK’nın bir terör örgütü olduğu gerçeği kasten mi görmezden geliniyor?
Objektif ve tarafsız olma gerekliliğinin farkındalar. Fakat bilginin ve gerçeklerin toplanma şekli taraflı.
Almanya’da yaşayan çok sayıda Kürt ve Türk bulunuyor. Onlar da bu konularda çalışıyorlar. Fakat bu konuda yaptıkları çalışmalarda her zaman olmasa da çoğunlukla belli bir anlatı kopyalanarak alınıyor. Bu kişi tabii ki çatışmayı normal bir Almandan daha iyi bilecektir fakat onların görüşleri de tek taraflı olabilir. “Türk olsun Kürt olsun, bu kültürden gelen bir insan var. O bilir.” gibi bir eğilim var belki de. Yani biz bu insanı referans olarak alıyoruz ve sorgulamıyoruz.
PKK konusunda Batılı gazeteciler aktivizmle gazeteciliği birbirine mi karıştırıyor?
Bence gazetecilik ve aktivizm arasında çok ince bir çizgi var. Almanya’da ve Batı Avrupa’da gördüğümüz üzere bu çizginin dışarıdaki aktivistler tarafından suistimal edilme riski her zaman mevcut. Bazı gazeteci muhitlerinde, aslında PKK ideolojisini ve de propagandasını yayan Kürt kültür evleriyle veya gruplarıyla bağlantılı insanlar olduğunu görüyoruz. Bu insanlar gazetecilere azami surette yaklaşmaya çalışıyorlar. Onlarla, sanki sadece Türkiye’de, Kuzey Suriye’de ve Kuzey Irak’ta var olan homojen bir grupmuş gibi Kürt insanının durumu hakkında konuşuyorlar ve gazetecileri bu konu hakkında haber yapmaya çağırıyorlar. Onlara özgürlük, demokrasi, kadın ve işçi hakları için savaştıklarını söylüyorlar ve birkaç yıldır iklim değişikliğine karşı mücadeleyi de bu listeye eklediler. Bu, Batı Avrupa ve Alman gazeteciliğinde son derece karşılığı olan bir konu. Çünkü bu gazetecilerin çoğu suç teşkil eden konuları keşfetmeleri gerektiğini veya iyi bir amaç için, bu iyi amaç ne olursa olsun, savaşmaları gerektiğini düşünüyorlar.
PKK’nın terör organizasyonu olarak listelendiğini biliyorlar ama yine de onu “işçi partisi” olarak adlandırıyorlar. Peki bu ikisi birbiriyle uyuşuyor mu, bu ikisi nasıl bir araya geliyor sorusu pek gündeme gelmiyor.
PKK ve örgüte bağlı organizasyonlar Batı kamuoyu için de bir tehdit değil mi?
Bence PKK, YPG ve türevlerinin Batı kamuoyu için ne derece bir tehdit arz ettiğini söylemek zor. Çünkü bir taraftan bir kesim bu grupların Almanya’da ve Avrupa’da en azından kamusal alanda şiddete başvurmadıklarını ileri sürüyor. Sahne arkasında neler olup bittiğini bilmiyoruz.
Fakat örneğin yine Almanya’da PKK bağlantılı bazı kişilerin sızdığı bildirilen topluluklar var. Bazen bu kişilerin kim olduklarını söylemek çok zor.
Alman ve Batı Avrupa medyası Batı kamuoyunu yanlış mı yönlendiriyor?
PKK’nın, Alman ve Batı Avrupa medyasında çok bilinen bir kelime olmasına rağmen, neredeyse her zaman bir süre önce resmi isimleri olan “işçi partisi” kelimesiyle özdeşleştirilmesi çok ilginç. Ve hala “Kürt İşçi Partisi” olarak adlandırılıyor. Bu ise onun işçi haklarıyla özdeşleşen veya savaşan demokratik bir parti olabileceği izlenimine yol açıyor. Terör örgütü listesinde yer alıyor olması ise satır aralarında kayboluyor, hatta bazen haberlerde buna değinilmiyor bile.
Batı Avrupalı ve Alman gazeteciler için PKK veya PKK bağlantılı organizasyonların ve grupların yapısını anlamak çok zor çünkü o bölgede çok sayıda Kürt grup bulunuyor ve bunlardan bazıları kültür evleri ve grupları şeklinde yapılanmış. Web sitelerine baktığınızda veya kendileriyle konuştuğunuzda, kulağa çok iyi, çok barışçıl, demokratik, arkadaş canlısı geliyorlar.
PKK ile bağlantılarını -eğer varsa- ortaya çıkarmak çok zor. Bu yüzden eğer Verfassungsschutzbericht veya Alman otoritelerinin başka raporlarına veya mahkeme raporlarına bakacak olursanız, oralarda “şehirdeki kültür evi” gibi çok masum isimleri olan veya uyuşturucu, kaçakçılık ve mafya benzeri aktivitelerle özdeşleştirilmiş bazı organizasyonların isimlerini görebilirsiniz.
Mesele her zaman gazetecilik ve gazetecilik sorumluluğunu nasıl tanımladığınızla ilgilidir. Özellikle PKK/YPG çatışmasıyla ilgili, evet, medya Türkiye’yi genellikle “karanlık, kötü adam” olarak genel olarak Kürtleri ise “iyi olanlar” olarak tasvir ediyor. Kürtler, PKK’yla bağlantılı şekilde medyada doğrudan veya dolaylı şekilde temsil ediliyor. Ve bu durum çok sayıda soru işaretine yol açıyor çünkü bu kadar karışık bir çatışmada nasıl bir taraf iyi olurken, sadece diğer taraf kötü olabilir?
Alman veya Batı Avrupalı gazetecilerin PKK /YPG ile ilgili haberleri yaparken kaygıları nelerdir?
Çok hassas ve çok duygusal bir konu olduğu için, yazdığınız herhangi bir cümle için bile iki tarafın da kolayca hedefi olabilirsiniz. Ve bu nedenle Batı Avrupa ve Almanya’daki birçok medya insanı için sadece ana akıma göre hareket etmenin daha güvenli olduğu düşünülebilir. Herkes olayların öyle veya böyle olduğunu yazıyor: “Sen de öyle yap. Ve objektif görünmek için Türk tarafından da bahset, Türkler şöyle-böyle de ve yoluna devam et, güvendesin.”
Batı medyasının terör olaylarına bakışındaki yanlışlık nedir?
Bizim Almanya ve Batı Avrupa olarak bir gerçekliğimiz ve kendi tarihimiz var. Biz bu perspektifi Avrupa’dan alıp tamamen bambaşka bir gerçekliği ve tarihi geçmişi olan Türkiye ve çevre ülkelerine de uygulamaya çalışıyoruz. Örneğin, Almanya’nın terörizmle ilgili çok az tecrübesi var. Batı Avrupa neredeyse 80 yıldır barış içinde. Batı Avrupa’nın yaşadığı en son büyük olay İkinci Dünya Savaşı’ydı. Örneğin, Almanya’da, en son ne zaman büyük bir PKK saldırısı gerçekleşti? PKK Almanya ve Batı Avrupa’da barışçıl, stabil, demokratik bir imaj sergilemeye çalışıyor.
Hem ikinci hem de birinci dünya savaşları siyaseten sağcı ve milliyetçi hareketlerle bağlantılıydı. Biz bu hareketlerin ve sağ görüşün her zaman bir çeşit faşizmle, anti-demokratik hareketlerle, terör ve benzerleriyle ilişkili olduğunu öğrendik. Diğer tarafta ise solcu hareketleri görüyoruz. Demokrasiyi getiren, demokrasi için savaşanlar onlardı. Onlar kadın hakları, işçi hakları vs. için savaşıyorlardı. Biz solcu hareketlerin daha liberal ve daha iyi olduğunu düşünüyoruz ve daha çok sağcı hareketlerden ürküyoruz.
Biz, realitenin çok farklı olduğu Türkiye’ye bu yaklaşımla bakıyoruz. Neredeyse tam tersi bir durum söz konusu, çünkü Türkiye’nin terör konusunda çok tecrübesi var ve bu terör daha çok radikal solcu kanatlardan geliyor.