Bu NATO’ya Güvenip Gaza Gelmeyelim!
Prof. Dr. Celalettin Yavuz
Rusya’nın gerilimi arttırmasıyla birlikte Türkiye’de pek çok “Güvenlik Politikası Uzmanı”, soğuk savaş dönemini hatırladı. O günleri hatırlayıp da son haftalardaki gelişmeleri yaşayınca, Türkiye’nin çok ciddi “Milli Güvenlik Tehdidi” altında olduğunu algılamamak mümkün değildi. Türkiye ile ilişkilerini bilinçli olarak geren Rusya neye güveniyordu? Bu çılgın Rusya, Doğu Akdeniz’de veya kendisi için daha elverişli Karadeniz’de krizlere sebebiyet veremez mi?
Rus Başbakanı Medvedev, Yayladağı bölgesinde hava sahası ihlali yaptığı ve radyo çağrılarına cevap vermediği için Türk uçakları tarafından düşürülen Rus uçağı sebebiyle, bunun bir “casus belli” (savaş sebebi) dedi. Rus Başbakan’ın bu çıkışına ne NATO’dan, ne de ABD’den bir ses çıkmadı.
NATO Genel Sekreteri ya da ABD Dışişleri Bakanı “İttifakın 5. Maddesi gereği, Türkiye’ye vaki bir tecavüz, NATO ülkelerine yapılmış demektir ve karşılığı verilir!” diye neden bir dayanışma çıkışı yapmaz? NATO’nun bu evlere şenlik pür meali güvenilirliğine gölge düşürdü.
IŞİD bahanesiyle Doğu Akdeniz’e pek çok ülkenin savaş gemileri ve uçakları intikal etti. Çin ve İran da sıradalar. Böylesi bir ortamda uçakların havada birbirlerine veya satıhtaki hava savunma sistemleri tarafından uçaklara “kazara” müdahale ihtimali çok yüksektir. Özellikle Rusya’nın ve Rusya yanlısı bir ülkenin uçaklarına müdahale, sıcak çatışmayı başlatabilir.
Soğuk savaş döneminde Sovyetlere ve VP ülkelerine karşı en önemli ve büyük kuvvetlerini İstanbul Boğazı-Trakya ile Erzurum platosunda konuşlandırmış olan TSK, son yıllarda birliklerinin önemli bir bölümünü Suriye-Irak sınır hattına kaydırdı. Rusya’nın Çar I. Pedro döneminden beri Türk Boğazları üzerine ilgisi ve son dönemde ortalığı geren tutumu dikkate alınarak, İstanbul Boğazı’nın olası bir Rus amfibi harekâtına karşı tahkimi önem kazanmaktadır. Soğuk savaş sona erdikten sonra bölgedeki pek çok mayın mania birlikleri de söndürüldüğü unutulmamalıdır.
Aralık 2015’in 2’nci haftasında Rus firkateyninin Ege’de Türk balıkçı teknesiyle çatışma rotası için çıkardığı yaygara, en azından hafifliktir. Bir balıkçı teknesi, kendisinden çok büyük ve sağlam bir savaş gemisine çarpmayı düşünebilir mi? Öte yandan, tüm dünyada uygulanan “Uluslararası Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğü” gereği, şayet balıkçı teknesi, hareketlerini kısıtlayabilecek ağ çekme vb balıkçılık işlemi yaptığını belirten uluslararası işaretler (gündüz işaret sancakları, gece ilgili fenerler) çekmişse, geçiş üstünlüğü vardır. Şayet böyle bir şey söz konusu değilse, o zaman da 2 geminin tüzüğe göre normal koşullardaki durumlarına bakılır.
Hele de Türkiye’nin Moskova’daki Askeri Ataşesi, çağrıldığı Rus Dışişleri Bakanlığı’na, hiçbir şekilde haberi olması mümkün olmayan balıkçı teknesi hakkında ne söyleyebilir? Bunun anlamı; Rusya’nın bilinçli olarak ortamı germekte olduğudur.
Türkiye’nin komşuları arasında son haftalarda, Türkiye aleyhine ittifak veya söylem bağlamında gelişmeler de mevcuttur. Bu bağlamda Suriye/Esad rejimi, Irak, İran ve Rusya bir ittifak haline gelmiştir.
Aralık 2015’in 2’nci haftası Atina’yı ziyaret eden Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, ziyaret sonrasında Mısır-Yunanistan-Kıbrıs (Rum Kesimi) ve İsrail arasında “Büyük İttifak” kurulmakta olduğunu ifade etti. Doğu Akdeniz’in paylaşılamayan sularında, Türkiye dışında neredeyse her ülke anlaşmış gibidir.
Son Söz: Türkiye, çok ciddi Milli Güvenlik endişesi yaşar hale gelmiştir. Üstelik son yıllarda muhalefet partileri de iyice kutuplaştırıldığından, “Milli çıkarlarda tek sesli olmak” da mümkün değildir. Rusya, 2008’de Gürcistan ve 2014’te Ukrayna’da son zamanlarda Türkiye ile yaşadığı agresif tutumu benimsemişti.
Tüm bunlar dikkate alındığında ve bir ittifaktan çok bir platform intibaı yaratan NATO’nun mevcut hali unutulmamalıdır. Bu NATO’ya güvenerek adım atılmamalı, aksine “Devletin ortak aklı” dikkate alınmalı, NATO’ya güvenip gaza gelmeyip sağduyulu davranılmalıdır!