Bir Hoyratın Hikayesi
İsmail SERTTÜRKMEN
Bir Hacı’nın evinde yılan varmış. Her sabah ona bir leğende süt verirmiş. Yılan, sütü içtikten sonra, yerine bir altın lira kusarmış. Hacı liraları toplayarak, birkaç yılda büyük bir tüccar olmuş. Günlerden bir gün, yaşlı adam Hacca gitmek ister. Bu yüzden oğluna:
Yavrum, sen de baban gibi evdeki yılana kendi ineğimizin sütünden bir tas ver, sakın da kimseye söyleme, demiş. Oğul ise “babam ne kadar akılsızdır; işte yılanın çıktığı yer belli. Orayı kazıp bütün liraları çıkarır, sonra da yılanı öldürürüm” diye düşünmüş.
Böylece oğlan yılanı beklemeye koyulur, yılan çıkınca öldürmek isterken, onu yaralar. Yılan da dönüp oğlanı sokar ve zehiri ile öldürür. Köydekiler hacının oğlunu toprağa verirler. Hacı köyüne dönünce onu karşılayan olmaz. Olup biteni köylülerden öğrenir. Eve varınca, yılan baş uzatıp söylenir: -Hain insanlar! Sen de artık bu diyarlarda kalmayacaksın, burayı terk et, yoksa kendini de ölü say, demiş. Hacı ise: -Ama ben bir şey yapmadım ki, der. Yılansa cevap verir: -Ama senin öğütünle bu iş oldu. Belimden yaralıyım der ve ekler:
Yara yeri,
Sızıladır yara yeri,
Ne mennen gam tükendi
Ne sennen yara yeri…
Benim yaram iyileşir, fakat ona baktıkça hatırlar, seni de sokmak isterim. Sen de oğlunu hatırlayınca, beni öldürmek istersin. Senin gitmen, her ikimizin de yararınadır. Her hikâyenin bir horyatı, her horyatın bir hikayesi vardır.