“Leyla ve Mecnun”, “Su Kasidesi”, “Rind ve Zahid” ve “Sıhhat ve Maraz” gibi eserler kaleme alan 16’ncı yüzyıl divan şairi Fuzuli’nin vefatının üzerinden 465 yıl geçti.
Gerçek adı Mehmed bin Süleyman olan şair hem “kendini ilgilendirmeyen işlere karışıp lüzumsuz sözler söyleyen kimse”, hem de “yüce, üstün, erdemli” anlamına gelen Fuzuli mahlasıyla tanındı.
Sadece şiiriyle değil felsefe, tıp, sosyoloji ve astronomi alanında verdiği eserlerle de dikkati çeken Fuzuli’nin 1480 dolaylarında Bağdat yakınlarında bulunan El-Hille’de dünyaya geldiği rivayet ediliyor.
Irak’a yerleşmiş Oğuz Türklerinin Bayat boyundan olan şair, Irak’ta Türklüğün beşiği sayılan Kerkük bölgesi kültür ortamının yetiştirdiği bir değer oldu.
“Karışıklığı ortadan kaldırmak üzere Fuzuli mahlasını seçtim”
Şah İsmail’e yazdığı “Beng ü Bade” mesnevisinden 1508’de Bağdat’ta bulunduğu anlaşılan şair, “Fuzuli” mahlasını neden seçtiğini Farsça Divan’ının girişinde şu sözlerle anlatıyor:
“Şiire başlarken günlerce bir mahlas almak yolunda düşündüm. Seçtiğim mahlasa bir müddet sonra bir ortak çıktığı için bir başka mahlas alıyordum. Nihayet benden önce gelen şairlerin ibareleri değil mahlasları kapıştıklarını anladım. Karışıklığı ortadan kaldırmak üzere Fuzuli mahlasını seçtim. Bu adı kimsenin sevmeyeceğini ve bu sebeple almayacağını tahmin ettiğim için adaşlık endişesinden kurtuldum. Ayrıca ben, Allah’ın inayetiyle bütün ilim ve fenleri nefsinde toplamış bir insan olarak geçiniyordum. Mahlasım bu amacı da içine alır.”
Kanuni Sultan Süleyman 1534’te Bağdat’ı fethedince yazdığı ve Sultan’a sunduğu kaside de Fuzuli’nin o yıllar arasını Bağdat ve çevresinde geçirdiğini gösterirken, “Leyla ile Mecnun”, “Beng ü Bade”, “Hadikatü’s-süeda”, “Rind ve Zahid”, “Sıhhat ve Maraz” ve “Muamma Risalesi”, Fuzuli’nin başlıca eserlerinin bir kısmını oluşturdu.
“Leyla ile Mecnun” hikayesini mesnevi olarak kaleme aldı
Doğu’nun en büyük aşk efsanelerinden biri olan “Leyla ile Mecnun” hikayesini mesnevi olarak kaleme alan, 16’ncı yüzyıl divan şairi Fuzuli, edebiyat tarihçileri tarafından divan şiirinin edasını dönüştüren şair olarak nitelendirildi.
Türkçe sevgisi ve bilinciyle şiir dünyasını yoğuran Fuzuli, nesilden nesle aktarılan ve beşeri aşktan ilahi aşka uzanan tasavvuf yolculuğunun en önemli hikayesi olan Leyla ile Mecnun’un, yüzyıllar boyunca Türkçe okunmasını sağladı.
Yalın ve berrak bir Türkçe ile yazdığı şiirler ve eserleri günümüzde de Türkçe konuşulan coğrafyalarda ezberlenip okunmaya devam eden şair, Türkçe’nin yanı sıra Farsça ve Arapçada da divanlar kaleme aldı.
“Aşık-ı sadık benem Mecnunun ancak adı var”
“Aşk ve ıstırap şairi” Fuzuli, şiirlerinde lirizmin esasını, aşkın elemlerini ve yalnızlığın acılarını dile getirdi.
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre, şiiri sadece kalbe ait bir macera sayan şair, “Menim tek hiç kim zar u perişan olmasın ya Rab/Esir-i derd-i aşk ü dağ-i hicran olmasın ya Rab” dizeleri, ıstırabı şair için yaşanacak tek iklim gibi görmesini doğrulayan bir unsur oldu.
“Leyla ile Mecnun” mesnevisinin, şairin kendi öyküsü olduğuna işaret eden Tanpınar, “Bende Mecnundan füzun aşıklık istidadı var/Aşık-ı sadık benem Mecnunun ancak adı var” dizilerini de “Fuzuli’de her şey ‘ben’in etrafında toplanır ve oradan hareket ederek dünyasını yakalar.” ifadesiyle açıkladı.
Şair, naat türündeki meşhur şiiri “Su Kasidesi”nde ise Hazreti Muhammed’e duyduğu derin sevgiyle birlikte, suya duyulan hasret ve aşk temalarına yer verdi.
“Hadikatü’s-Süeda”, yine şaire ait “Divan” ve “Leyla ile Mecnun” kadar meşhur bir eser olurken, İslam tarihinde önemli bir yeri olan ve Hazreti Hüseyin’in şehit edilişi merkeze alınarak şekillendirilen “Kerbela” hadisesi de Türk edebiyat tarihindeki maktel geleneğinin en iyi örneği olarak kabul gördü.
Fuzuli, kesin tarihi bilinmemekle birlikte, rivayetlere göre 1556’da Kerbela’da vefat etti.
Kaynak: Anadolu Ajansı (AK)